Gazetecilik ile kurmaca arasındaki bir noktada bulunan belgeseller, sinema teknolojileriyle birlikte tarihin akışı içinde değişmiştir. Tarihteki ilk belgeseller sessizdi. Sonraki belgesellerde daha çok dış sesli anlatım kullanıldı. Popüler konular, yaban hayat, müzik, tarih ve siyaset konuları belgesel olabilmektedir.
1960'larda dolaysız sinema yönetmenleri, daha az göze batan hafif kamera ve mikrofonlarla öznelerini takip ederek nesnel olmanın yolunu buldular. Günümüzün belgeselcileri ise nesnel olma iddiası taşıdığı halde, öznel bakış açılarını sunmaktadırlar.
Don't Look Back - (D.A. Pennebaker) - (1967)
Pennebaker'ın, kökenleri "Cinema Verite" de denilen, dolaysız sinemaya dayanan filmleri genelde anlatıcdan kaçındı. Bunun yerine "casus" el kamerasıyla çekilen sahneler kullanıldı.
Don't Look Back Bob Dylan'ın 1965'teki karmaşık İngiltere turnesini anlatıyor.
Berlin Die Sinfonie Der GroßStadt - (Walter Ruttmann) - (1927)
Çağdaş metropol hayatındaki bir günü yansıtan bu sessiz ve öncü belgeselin geleceksel bir olay örgüsü veya anlatısı yoktu. Ama kendi içinde veya kendi kendine Berlin'deki hayat üzerine bir sekans veya öykü olarak algılanabilecek güçlü bir kolaj sundu. Ruttmann, Berlin'in farklı kesitlerini biraraya koyarak yakaladığı anlık kent yaşamı ve hareketiyle, Sovyet kurgu tekniğini filminde saygıyla andı.
Bowling for Columbine - (Michael Moore) - (2002)
Amerikan silah kültürü ve onun doğurduğu şiddeti incelemek üzere Colorado okul katliamını bir başlangıç noktası olarak alan Bowling for Columbine, Moore'un daha geniş izleyici kitlesiyle tanışmasını sağladı. Fahrenheit 9/11 (2004) ve Sicko (2007) yönetmenin öznel ve etkileyici siyasi şovmenliğini sonrada mükemmelleştirdi.
Filmlerinde bizzat yer alması ve genelde eğlendirici kolaj çalışmaları yüzünden kendini belgesellerine yansıttığı yaftası yapıştırıldı, propagandacılık ve gerçekler bakımından güvenilmez olmakla eleştirildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.