Postmodernizm ve Siyaset

Postmodernist düşünürlerin siyaset bağlamında incelemeleri...
Postmodernizm ve Siyaset

Birçok postmodenist düşünür gibi Baudrillard da siyaseti kültür-yoğun bir alan olarak algılamaktadır. Ona göre kültür, yaşamanın tüm boyutlarında vardır. Bu görüş hemen hemen bütün postmodernistlerin ortak görüşü olarak sayılabilir. Frederic Jameson’un dediği gibi, toplumsal hayatımızda her şey kültürel olmuştur. Bu görüş bir bakıma normal karşılanabilir. Çünkü Marksist öğreti altında yetişmiş olan postmodenistlerin, ekonomi bağlamındaki indirgemecilikten bunalmış oldukları bilinmektedir. İncelendikleri postmodern durumun haritasını yapma işleminde ekonominin yanı sıra kültüre değil, ekonominin yerine kültürü belirleyici bir konum atfetmeye başlamışlardır.

Kendilerine sunulan her şeyi kayıtsızlıkla ve umursamazlıkla kabullenen kitlelerden herhangi bir şey ummak mümkün değildir. Modernitenin kirlettiği kültürden beklenilecek bir şey yoktur. Bireylerin özgürlük alanın teknoloji ve medya tarafından çoğaltılarak yayılan simulakra bombardımanıyla geriye dönüsü olmayan şekilde yok edilmiştir. Yapılacak tek şey, bu durumdan neyin çıkarılacağını pek bilmeden, tahminde bulunmadan beklemektir. Geleceğe karşı yapılan bu tespitler Jameson’un bu düşünceye atfen kullandığı ters yüz edilmiş milenarizm sözünü doğrulamaktadır. Başka bir sistem arayışı da aslında mevcut sisteme bir biçimde katılma ve onu dolaylı olumlama anlamına gelmektedir. Sistemin mantığının oyununa gelmemelidir.

Bu görüşler doğrultusunda Baudrillard’ın demokrasi konusunda olumsuz düşünceler benimsemesi şaşırtıcı değildir. Ona göre, mutlak katılımsızlığı savunmak en devrimci yoldur. Üstelik demokratik temsilin amacı heterojen ve karmaşık olan toplumu tekdüzeleştirmekten başka bir şey değildir.bu konuda başka bir niyetlede olsa Nietzsche de demokratik temsilin kandırmacadan ibaret olduğunu düşünür. Toplumun gerçek efendileri olması gereken bireylerine karşı ihanet olduğunu savunmuştur.

Postmodern çağın kötülüklerine ve toplumların muhatap oldukları tehditlere karşı çare aramayı, çabalamayı savunanlarda bulunmaktadır. Bunlardan biri Chantal Mouffe’dir. Mouffe, eşiyle birlikte yazdığı kitabında, postmodernist yılgınlığın üstesinden gelebilecek bir siyaset teorisi oluşturmak amacındadır. Modern siyasetin sınırlamalarını aşmak için postmodern analizlerden faydalanmak bir zorunluluk ise modernitenin kazanımlarını da gözetmeye devam etmenin bir zorunluluk olduğunu düşünür.  Mouffe’nin inşa etmek istediği demokrasinin, aslında modernitenin yol açtığı liberal demokrasiyi temel alan bir demokrasi olduğu söylenebilir. Liberal demokrasi radikal demokrasinin önkoşuludur ve bu da moderniteye karşı bağlılığın ifedesidir. Modernite’nin kuşkusuz sağladığı kazanımlar vardır fakat kabul edilmesi mümkün olmayan yönü evrensellik ideali ve totallik iddiasıdır. Radikalleşmenin yeni özne-kurumlara ihtiyacı vardır ve bunlar Mouffe’a göre yeni toplumsal hareketlerdir.

Kimlik politikaları bilindiği gibi, milli kültürün özgüllüğünü belirli bir gruba ya da cemaate ait olan özellikleri yerel nitelikli gelenekleri muhafaza etmeyi öngörmektedir. Yerel ve özel tercihler evrensel ve genel tercihlerin yerini tutmaktadır. Bu nedenledir ki, birçok kimlik politikası etnik etnisiteyi siyasal dayanışmanın unsuru olarak belirlemiştir. Robert Antonio, kimlik politikalarının bambaşka bir tehlikesine işaret ediyor. Ona göre, kimlik politikaları tehlikelidir çünkü bu politikalar demos yani halk üzerine kurulu çoğul modern toplum yerine etnisite ve kabile üzerinde temellenmektedir.

Modernizm ve postmodernizm üzerine birçok farklı görüş bulunmaktadır. Postmodernizm her şeyin sonrası mı, sonu mu, yoksa modernite çıkmaz bir yol mu? Bu konudaki siyaset bağlamındaki açıklamalarla ve çeşitli görüşlerle konu hala daha tartışılmaya devam ediyor. 

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.