Kazanılan Demokrasiden Darbeye: 27 Mayıs 1960 Darbesi
Tek partili dönemini, yönetimin tek bir siyasi partinin elinde olması ya da demokraside yoksun bir yönetim biçiminin olması şeklinde açıklayabiliriz. Türkiye, çok partili döneme geçişinde oldukça sancılı bir dönemde; taşlı, çileli, tozlu yollardan geçmiştir. Demokrasinin önemini anlamak için, öncelikle demokrasinin ne olduğunu bilmemiz gerekir.
Demokrasi Nedir?
Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların devlet politikasını şekillendirmede eşit haklara sahip olduğu yönetim şeklidir. Yani halkın seçme şansının olduğu partilerin devlet yönetiminde söz sahibi olmasıdır. Demokrasiye geçişte en önemli viraj çok partili dönemdir. O zaman Türkiye için demokrasiye geçişin adresi çok partili bir meclisti. Çok partili döneme geçişte artık CHP’nin yanında artık alternatif partiler olacaktı ve halkta oylarını ona göre değerlendirip verecekti. 1930’larda Serbest Cumhuriyet Fıkrası gibi kısa süreli partiler kurulmuştu fakat bu partiler başarılı olamadı çünkü o zamanki koşullar bunu kaldıramayacak kadar iyi değil ve Türkiye’nin başında Tek Şef dediğimiz İsmet İnönü vardı. İnönü ülkeyi istediği şekilde yönetiyordu. Demokrasinin sadece adı vardı.
Tek Partiden Çok Partili Döneme
Tek partili dönemler her zaman demokrasinin kabusu olmuştur ve birileri bunun farkındaydı. Artık çok partili döneme geçme zamanı gelmiş hatta geçiyordu. Dünyadaki 1945 yılındaki Dünya Savaşı sona ermiş ve Türkiye girmek istediği batı toplumuna ayak uydurmak için temel olan demokrasiye geçmek artık kaçınılmaz olmuştu. O zamanlar demokrasinin diğer adı olan çok partili döneme hızlı bir şekilde geçilmiştir. Artık CHP’nin yanında en az bir siyasi parti olacaktı ve bu hızlı geçişle birlikte Demokrat Partisi kurulur. Kuruluşundan sonra 4 ay içinde seçimlere gidilir. 1946 seçimlerinde açık olarak kullanılan oyların gizli olarak sayılmasından seçim hileleri kaçınılmaz oldu ve CHP bu seçimi doğal olarak kazanmış oldu. Buna değinmekte fayda var, açık olarak alınan oylar demokrasinin, kişi özgürlüğünün en büyük ihlalidir.
Demokrasi Dünyanın En Narin Çiçeği
1950 baharı, demokrasinin baharı olmuştu ama bu bahar uzun süreceğe benzemiyordu. Bu seçim sonucunda halkın özgür iradesi kazanmıştı. CHP ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte ilk kez devlet yönetimini DP’ye kaptırmıştı. CHP, artık halk partisi olma yolunda adımlar atmaya başlamış, artık Şef’in partisi gitmiş yerine halkın partisi gelmişti.
%56 Oyla Tarihin En Yüksek Oy Oranı
DP yönetiminde halk oldukça memnun görünüyordu. Bu yapılan bir sonraki seçimlerde kendini gösterecekti. 1956 yılında yapılan seçimlerde DP %56 oy oranını alarak Türkiye’nin geçmişi boyunca alınan en fazla oyu alarak yeniden iktidar olur. Bu yüksek oy, DP için iyi olmayacaktı. Bu zafer sarhoşluğuyla kendinde geçilmiş ve bundan sonra Türkiye DP’nin ilk dönemini mumla arayacağı bir döneme girecekti.
Kriz Kapıda
Yapılan yatırımlar büyük çapta ve hızlı bir şekilde olduğu için Türkiye’nin kredi istemesi talebi Amerika tarafından reddedildi. Evet, artık Türkiye’de kazanlar kaynamaya başlamıştı.
DP iktidarı bir çok yasaklama getirmişti. Türkiye’de artık bir kaos ortamı söz konusuydu. Demokrasi tekrardan ayaklar altına alınmıştı.
Ve Kayışı Koparan Olay...
1955 yılında İstanbul Ekspres gazetesinde yer alan, Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı haberi, yurdun genelinde ayaklanmalara neden olmuştu ve artık olanlar olmuştu. Fırtınalar kopmuş ve İstanbul’da birçok Rumlara ait iş yerleri ateşe verilmiş ve Rumlara linç girişiminde bulunulmuştu. Bu asılsız haber sonucu iktidar artık kitle iletişim araçları üzerindeki yasakları arttırdı. Çıkartılan Basın Yasası ile kötü düşünceye davet edilen yazılar yasaklandı, kurumları eleştirici yazılar yazılmayacaktı ve protesto yapmak suçtu. Alınan bu kararlar sonucu muhalif medya kuruluşlarının önüne geçilerek, tek taraflı bir iletişim ağı oluşturulmuştu. Tabi bunlar o zamanki koşullarını düşünerek bakmak doğru olacaktır.
Orduda kazanlar kaynamaya başladı
Demokrasinin kuralları işlememiş ya da işletilmek istenmemişti. Ordu artık raydan çıkmış; demokrasi artık bir başka bahara kalmıştı. 1960’larda öğrencilerin yürüyüşleri ve protestoları sonunda artık demokrasi kana bulanmıştı ve hükümet sıkı bir yönetim ilan etti ve ordu da bu arada yönetime el koymak için gün sayıyordu.
Ordu artık şarların tamam olduğunu ve ihtilalin meşru bir hak olduğu kararına varmışlardı ve 26 Mayıs gecesi ordu için artık geri dönülmez bir ihtilalın yoluna girilmişti. 27 Mayıs Askeri darbesi çok kısa bir sürede yapıldı.
Milli İrade Artık Tutsak Edilmişti
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın söylediği bir söz vardı. Değinmeden edemeyeceğim, “Milli iradeyle geldim ancak milli irade ile giderim.”
Halk Ne İstiyordu
Evet sonuçta burada bir halkların iradesi söz konusudur. Halk ne istiyordu? Halkın isteği sorulmamıştı. Ordunun yönetime el koyması ne derece doğru? Evet, bunların hepsi birer soru olarak kalacaktı ta ki bugüne kadar. Demokrasi artık kapanması güç bir yara almıştı. Yönetime el koyan asker, başa geçmekle birlikte hemen bir anayasa yaptı. Bu zamana kadar yapılan en özgürlükçü Anayasa olan 60 Anayasası, ancak kısa bir sürede kaldırılmıştır.
Ve Milli İradeye İdam Kararı
Darbeyi meşrulaştırmak için suçlu gördüğü devlet adamlarını yargılamak ya da idam etmekti. İhtilalı gerekçe göstererek Başbakan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Rüştü Zortuna’ya idam kararı verildi. Celal Bayar ise yaşı büyük olduğundan dolayı idamdan berat etti.
Ve Yassı Ada Yasta
Sonuç Olarak;
Askeri darbe, demokrasiye vurulmuş en büyük darbedir. Darbeler hiçbir şekilde meşru görülemez. Türkiye'de 1960 Darbesinden sonra, 10 yıl arayla iki darbe daha yapılacaktır. Yani yapılan hatalar aynı şekilde tekrar edilecekti.. Böylece Türkiye, her 10 yılda bir yeniden karanlığa doğru yürüyecek, gerileyecekti.Ordu uygulayacağı idamlardan ders alınmayacak ve her seferinde halkın boğazına düğüm atacaktı. Umuyoruz, bundan sonra bu gibi darbe girişimlerden uzak olunur ve gerçek demokrasi var olur.
NeOldu.com / Özel Haber