Postmodernizm

Modernite-Postmodernite arasındaki fark ve postmodern düşünürlerin bakış açıları
Postmodernizm

Felsefede kendisini gösteren görecelilik, daha sonra siyaset sosyolojisinde ve toplum teorisi üzerinde de etkisi olduğu bir gerçektir. Görecelilik, sosyal bilimlerde yeni akımların oluşmasına yol açmıştır. İşte postmodenizm de, mantıksal uzantısında olan, sosyal bilimlerde veya toplum konusunda yeni bakış açısını getiren tavrın adıdır. Postmodernizm, toplumu ve bireyi modernitenin tek düzeci sonuçlarından kurtarmanın yolunu arayan bir yaklaşımdır. Postmodenist düşünce ilk olarak Fransa ve Amerika birleşik devletleri gibi moderniteyle erken buluşmuş ülkelerde ortaya çıktığını görürüz. Fakat postmodernizm, moderniteyi tam anlamıyla yaşamamış olan batı-dışı toplumların entelektüellerine de cazip gelen bir alan olmuştur. Aslında bunlardan biri de Türkiye’dir. Kitapçılar ve yayınevleri bir sürü postmodenizmle ilgili kitaplarla dolup taşmakta, büyük ilgi görmektedir. 

Postmodenizm her ne kadar sınırları, temelleri, hedefleri belirsiz olsa da proje sayılabilir. Bir çeşit projesizlik projesi denebilir. Fakat bir yandan da postmodenizm geçmiş ve geleceğe yönelik projesi olmasa da kendisini modenite kavramının dışında tutmak, eleştiride bulunmak bakımından amaçsız da sayılamaz. Modern düşüncenin inşa ettiklerini yerle bir etmek, Jacques Derrida’nın ünlendirdiği deyimle ‘‘yapı bozuma’’ uğratmak. Postmodenistler için görüyoruz ki, onlar, önlerine gelen her şeyin ve her sistemin yapısını bozarak, çürütmek bir zihin alışkanlığının da ötesinde tutkuya dönüşmüş bir hal olarak karşımıza çıkar.

Oysa meseleye tam anlamıyla bakıldığında modernite ve postmodenizm arasında sanılandan daha çok benzerlik olduğunu görürüz. İkisi arasında belirli devamlılığında mevcut olduğu söylenebilir. Modenite aslında toplumsal tarihin belirsizlik, beklenme diklik, yani göreceliğin ve postmodernizmin büyük bir vurgusuyla göz önünde bulundurduğu ve ön plana çıkardığı rastlantısallığın önem kazandığı bir dönemi ifadelendiriyor.

Habermas, modernitenin insanlığının geçirmiş olduğu ve mazide kalmış merhalesi ya da postmodernistlerin ileri sürdükleri gibi karanlık bir dönemi olmadığını savunuyordu. Modenite hem baş döndürücü hem endişelendiricidir. Toplumların onarılmaz bir biçimde olmasını engelleyici çıkış noktalarına, akıl üzerinde, evrensel değerler üzerinde temellenen dinamiklere de sahiptir. Postmodernistlerin, postmodern durumda olduğu düşüncesine göre ayıran nokta budur. Postmodenistlerin öngörüleri bize bu durmak ve dinmek bilmez yeniliğe kapılmış postmodern toplumların bir daha düze çıkmalarının pek ihtimal dâhilinde olmadığını anlatmaktadır. François Lyotard’ın tarif ettiği gibi; postmodern durumu düzeltmek ve üstesinden gelmek için nafile turlar atmaya gerek yoktur. Lyotard’a göre yapılabilecek şey, onun adeta bir karikatür haline getirdiği aydınlanma felsefesinin evrenselcilik anlayışının bir aldatmacadan ibaret olduğunu bilmek, modernite projesiyle alay etmek ve bitin bunlara karşı olmaktır. Bunun yolu evrenselciliğe karşı farklılığı, evrensel olana karşı da yereli kutsamaktan geçmektedir. Tümele ve genele karşı, özel ve hatta ayrıntısal olanı referans noktası olarak kabul etmektir. Marx ve engels’in başka bir bağlamda ünlendiridkleri ‘‘katı olan her şey buharlaşıyor’’ sözünü postmodenizme mal etmektir.

Postmodernistlere göre, açıklamacılık modernitenin dayattığı bir tutumdur. Fakat bu tutmamıştır çünkü dünya savaşları, açlık, sefalet, soykırımların izahı yoktur. Evrenselci mantığın birer ürünü olan bu felaketler modernite için birer iftihar vesilesi olamaz. Modernitenin karanlık yüzü artık saklanamayacak hale gelmiştir. Bu nedenledir ki, işte, postmodern durumda, bilinmezlik, muğlâklık bizi açıklama peşine koşma tutkumuzdan ve saplantılarımızdan arındıracaktır.

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.