Düşüncelere Dalarak Delirmek

Rüya ile gerçek arasındaki fark nedir? Anlamaya çalışıyorum ancak anlayamıyorum. İkisinde de ruhlar yaşayıp bir araya gelmiyorlar mı? yani rüyalar da gerçek değil mi ya da yaşanılanlar bir rüya olamaz mı?
Düşüncelere Dalarak Delirmek

Soruları art arda sıralarken, sorulara kapılmanın bir delilik olduğunu söylerler. Bunun yüzündenmiş bütün felsefeciler delirmiş ya da deli ilan edilmiş. Ondan dolayı sorularla yol almak, düşünmek hiçbir zaman doğru değilmiş. Kim demiş; atalar, dedeler demiş. Bakın bakalım Nietzsche yazmak istedi ve yazdıklarını bir araya getirememesi delirtti adamı. Olağanüstü soruların cevabını bulmaması, aklındaki dolambaçlı düşünceleri dolandıra dolandıra yazmaya çalışması ancak tam anlamıyla yazıya dökememesi deli olmasına neden olmuş. Her insan çokça düşünür ancak çok konuşamaz, çok yazıya dökemez. Düşünsenize her düşündüğünüzü konuşsanız; gün içinde, uyurken ve ölürken… o zaman halimiz ne olurdu?

Bir insanın dışa vurdukları sadece buz dağının görünen kısmıdır. Oysaki birde buz dağının altında görünmeyen düşünceleri ve düşleri vardır. İnsan düşündüğü kadar mı, yoksa dile geldiği kadar mıdır? İnsanlar öncelikle düşünceleriyle var olurlar ancak tam olarak bu düşüncelerini yansıtamazlar.

Nietzsche ne kadar kendini anlatabildi, koskoca düşüncelerine sadece 4 - 5 kitapla anlatmakla mı sınırlı kaldı? Hiç düşünmeyen insanın düşünceleri 4 - 5 kitap ancak eder. Nietzsche bundan delirmiş olmalı, düşündüğü koskoca düşünce deryasını dile getiremediği için.

Anlaşılmak istiyorum!

Kimse kimseyi anlamaz, sadece anlamlandırır çünkü hiçbirimiz, diğerimiz değiliz. Dolandırmadan söyleyecek olursam; ben bir başkası değilim, bundan dolayı da bir başkası gibi düşünemem. Ancak ortak bir düşünce paydasında buluşabilirim. İnsan çoğu zaman kendi gibi bile düşünmez; düşündükleriyle yaptıkları bile aynı değil, beş parmağının boyu, parmak izleri bile aynı değil. Düşünce gibi soyut, görünmeyen bir varlık nasıl bir birinin tıpkı aynısı olabiliyor. Fazla sorular deryasına dalmayacağım, yüzme bilmeyen biri olarak boğulabilirim. Geçenlerde bir arkadaşım “ben seni anlıyorum” dedi. Ben de Yaşar Kemal’in bu dizelerini hatırlattım. Dedim ki; “ben bile kendimi anlamıyorum, sen nasıl beni anlayabiliyorsun?”

Anlıyorum deme bana!

Anlayabilir misin hissettiklerimi

Bakabilir misin hayata benim gözlerimden

Sığdırabilir misin otuz iki seneyi beş dakikaya

Çözebilir misin beynimin gizemini

Silebilir misin unutmak istediklerimi 

Senin için yanlış olan değer yargılarımı

Değiştirebilir misin anlayacağın şekilde

Bir gülüşün kıymetini bilebilir misin

Sevgilimin dudaklarındaki

Ruhumda kopan fırtınaları

Canlandırabilir misin hayalinde

Yaşayabilir misin aynı acı ve üzüntülerimi

Delice düşlerimi sorgulayabilir misin içinde

Boşuna anlıyorum deme bana

İçiçe yaşadığım bunca seneye rağmen

Kendimi ben bile anlayamadım daha

İşte şimdi anlamıştı, insanın başkasını anlayamayacağını; sonuçta insan kendisini bile daha doğru düzgün anlamamıştı. Nietzsche’nin dediği gibi; “bu yazdıklarım anlaşıldı mı, anlaşılabildim mi” cevabı: “HAYIR” olmalı.

E ben anlaşılamıyorsam, o zaman ben deli miyim? “Evet” dedi toplum.

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.