Şah İsmail ve Safevi Devleti

17 Temmuz 1487 Tarihi’nde Erdebil’de dünyaya gelen Şah İsmail, adaletiyle tanınan Akkoyunlu Türk Devletinin kurucu hükümdarı Uzun Hasan’ın torunudur.
Şah İsmail ve Safevi Devleti

İsmail daha 2 buçuk yaşında masum bir çocukken bile hayatı çok zordu. 13 yıl zindan köşelerinde, bazen de Giylan hâkimi Şerif Hasan Han’ın sarayında, ağaç tepelerinde, Lahican Kalesi’nde yaşayan ve hep ölüm tehditleri geçiren Şah İsmail zor bir çocukluk ve gençlik yaşamıştır. Akkoyunlu Hükümdarı Rüstem Lahican’a sürekli casuslar gönderiyor ve Şah İsmail’i arıyordu. Ancak Sultan Rüstem bu çabalarından bir sonuç elde edememiştir.

Şah İsmail 7 yaşındayken Şeyhlik postuna oturmuştur, 1501 tarihinde de Tebriz’i alarak taç giymiş ve Safevi devletini kurarak 15 yaşındayken şahlık ve şeyhliği birleştirerek hükümdar olmuştur.

Özellikle Şii mezhebini İran’da resmi din olarak ilan eden Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail, bu mezhebin Anadolu’da yayılmasında başrol oynamıştır. Şah İsmail’in Şii mezhebini Anadolu’da yayarak Türkmen ve Anadolu halkını Osmanlı Devleti’ne karşı yanına çekmeyi başarmış ve uyguladığı bu politika sonucunda da o güne kadar Sünni bir devlet yapısı olmayan Osmanlı Devleti, Sünni bir devlet yapısına bürünmüştür. Mezhep çatışması olarak görünen iki devlet arasında yaşanan Çaldıran Savaşı aslında siyasi nedenlere dayanıyordu ve bu savaş sırasında yaşanan olaylar günümüzde etkisini sürdürmektedir. Günümüzde bile alevi vatandaşlarımız Yavuz Sultan Selim’in sırf Şah İsmail taraftarı olabileceği düşüncesiyle katlettiği Şii Anadolu insanın acısını yaşadığı için bir köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesine bile sıcak bakmamaktadırlar.

sah-ismail.jpg

 

Safevi Devleti’nin Kuruluşu ve Şah İsmail’in Tahta Çıkışı

16. yüzyıl başlarında Şah İsmail tarafından kurulan, Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Batı İran’ı kapsayan ve daha sonra da Horasan‘a doğru gelişen Safevî Devleti, bu adı tarikatın kurucusu olan Şeyh Safiyyüddin‘in isminden almıştır. Safevi Devleti’nin kurulduğu dönemde İran’ın batısında güçlü bir devlet olan Osmanlı Devleti vardı.

İran coğrafyası Moğol hâkimiyetinin çöküşünün ardından hep iç karışıklıklara gebe olmuştur. Timurluların bölgede hâkimiyeti ele geçirmesi de bu durumu değiştirmemiştir çünkü Safevilerin hâkimiyeti ele geçirmesine kadar İran coğrafyasında siyasi bir birlik gerçekleşmemiştir. Ta ki İsmail’in İran’da bir tarikattan bir devlet kurana kadar… Şah İsmail‘in kurduğu Safevî Devleti‘nin sonraki durumu ve gelişmesi nasıl olursa olsun devleti kuran ve onu ayakta tutan Anadolu Türkleri olmuştur. Dolayısıyla Safevî Devleti, hem din anlayışı hem askeri yapısı ile tam bir Türkmen aşiret devleti olarak kurulmuştur.

Safevî Devleti‘nin oluşumunda en önemli rolü Türkmen aşiretleri oynamışlardır. Safevî Türkmen devleti, Şeyh ve Şah olan İsmail‘e ve onun temsil ettiği harekete Anadolu, Azerbaycan ve diğer bölgelerden gelen konargöçer kökenli Türkmen boylarının Kızılbaş olup oymaklar şeklinde kendisine katılması ile gerçekleşmiştir.

Safevî tarikatı ilk zamanlar Azerbaycan‘da yayıldığından Azerbaycanlı tarihçiler, XVI. yüzyıl başlarında kurulan Safevî Devleti‘nin, İran devleti değil, Azerbaycan Türklerinin devleti olduğu kanaatine varmışlardır. 19 Tarikatın ilk yayılma alanı Azerbaycan'dır fakat daha sonra Anadolu, bu tarikatın en önemli yayılma alanı haline gelmiş ve Safevî Devleti‘nin kurulmasında ve gelişmesinde önemli rolü Anadolu‘dan İran‘a giden Türkmen boyları oynamışlardır.

sah-ismail-donemi-safevi-devleti-bayragi.jpg

Safevi Devletinin Kuruluşuna etki eden unsurlardan bazıları:

1-Safevî Devleti‘ni kuran Anadolu göçebe ve köylü Türkleridir.

2-Safevî Devleti kurulduktan sonra da uzun bir zaman Anadolu‘dan beslenmiştir. Devletin gelişmesi de bu unsur sayesinde mümkün olmuştur.

3-Devletin kuruluşu esnasında, Anadolu Türk unsurunun dini anlayışının hâkim bulunduğu görülür.

4-Devleti kuran ve devam ettiren Türk unsuru İran‘ın Fars halkı ile kaynaşmayarak varlığını zamanımıza kadar devam ettirmiştir.

5-Safevî Kızılbaş Türkleri, anayurtları Anadolu ile her türlü münasebetlerini sürdürmüşlerdir.

 

Şah İsmail Giylan topraklarında saklanırken Akkoyunlu Prensleri de birbirleri ile taht mücadelesi yaşamakta ve Akkoyunlu topraklarında bir siyasi istikrarsızlık sürüp gitmekteydi. İran ve Azerbaycan topraklarında seller gibi kanlar akmaktaydı. Akkoyunlu Prenslerinin isyanları, Uzun Hasan’ın kurduğu bu devletin altını üstüne getirmişti. Akkoyunlu Devleti artık son nefesini veriyordu. Şah İsmail de artık Safevi Devleti’nin kurulma vaktinin geldiğine böylece karar vermiştir. Şah İsmail’in Safevi Devletini kurabilmesinde yardımcı olan nedenler:

1-Cengiz ordularının istilasından beri durmadan yaşanan iç savaşlar yüzünden halkın sükûnete ihtiyacı vardı.

2-Safevi ailesi halka saadet veren prensipleri sebebiyle halk tarafından tutuluyordu.

İşte Şah İsmail Safevi Devleti’ni kurmaya karar verdiğinde bir ordu teşkil etmeye başlamıştır. Şah İsmail, 1499’da Lahican’dan hareket etmiştir ve hareket ettiği günden itibaren birçok mürit ve Türkmen beyliklerini saflarına katarak 1500 ‘de Erzincan’a ulaşmıştır. Erzincan’da bulunduğu süre zarfında da birçok sufi kendisine katılmıştır ve İsmail ‘in müritleri böylece yedi bine ulaşmıştır. Şah İsmail’in sefere çıktığını öğrenen Şirvan Hükümdarı Şah Ferruh Yesar ise hemen hazırlıklara başlamıştır ve Akkoyunlu Devleti’ni parçalamak için hazırladığı 20.000 kişilik kuvvetiyle, Şah İsmail’in ordusunu Şirvan sınırında karşılamıştır. Yaşanan savaşta Şah İsmail galip gelmiştir. Şirvan ordusu dağıtılmış, Şah Ferruh esir alınarak Şah İsmail’in huzuruna getirilmiştir. Aralarında bir konuşma gerçekleşmiş ve Şah Ferruh Şah İsmail’i Şii Mezhebine inandığı için dinsizlikle suçlamış ve bunun üzerine bir kılıç darbesiyle öldürülmüştür. Kazanılan zafer sonucunda Şah İsmail’in atlıları 5 gün içerisinde Şirvan Devleti’ne tabi olan bütün şehir ve kasabaları işgal etmişlerdi. Böylece Şah İsmail ilk devletini burada kurmuştur.

Şimdi sıra Tebriz’e hareket etmekte ve Akkoyunlu hükümdarlığını yıkıp yerine yeni bir devlet kurmakta idi. Şah İsmail kendisini Akkoyunlu Uzun Hasan’ın bir torunu olarak doğal mirasçı gördüğünden bu ülkedeki kaosu önlemek; Dulkadırlı Beyliği’ni ortadan kaldırmak, Akkoyunlu prensleri Elvend ve Murad Beylerinde hâkimiyetine son vermek için sefere çıkmıştır. Şah İsmail; Tebriz’den hareket ederek Erzurum- Erzincan güzergâhıyla Tercan’a gelir. Burada bir süre bekleyerek asker toplayan Şah İsmail, Osmanlı padişahı Beyazıt’tan izin alarak Sarız üzerinden Elbistan’a yürümüştür. Harput ve Diyarbakır bölgelerini Safevi Devleti’ne katmıştır ve 1501 tarihinde Akkoyunlu Devleti’nin saltanat merkezi olan Tebriz’e girmiş, sultanlara mahsus olan sarayı işgal ederek oraya yerleşmiştir. Şah İsmail’e Akkoyunlu saltanatının tahtı teklif edilmiş ancak bu teklif Şah İsmail tarafından kabul görmemiştir ve yeni bir devlet kuracağını ilan etmiştir. İşte Şah İsmail bu kararı verdiği gün annesine adamlar göndererek Tebriz’e davet etmiştir. 1501 tarihinde yeni bir devlet olan Safevi Devleti Şah İsmail tarafından kurulmuştur.

ii.ismail-doneminden-beri-kullanilan-safevi-devleti-bayragi.png

Abdal Dede Bey; muhafız kıtasından genç bir yüzbaşının tepsi içinde getirdiği on iki köşeli kıymetli taşlarla işlenmiş altın tacı bir duazdeh okuyarak Şah İsmail’in başına koymuştur. Böylece Şah İsmail’in tahta çıkış töreni tamamlanmıştır. 9 Eylül 1502 tarihinde Safevi Türk Kızılbaş Devleti resmen kurulmuş oldu.

Şahkulu Bey, Erdebil Tekkesi’nin yaşadığı felaketleri ve Şah İsmail’i yakından takip ediyordu. Safevi Devleti’nin ilanını haber vermek için bir mektupla bir elçiyi Şahkulu Bey’e göndermiştir. Şahkulu Bey ise bu haberi sevinçle karşılamıştır. Gelen elçi de Şahkulu Bey’e Safevi Devleti’nin ve Şah İsmail’in üç siyasi amacını şu şekilde bildirmiştir:

1-Ehl-i Beyt dostarını ve Şiilik inancından olanları, Arap kavminin etkiye baskısından kurtarmak,

2-Muhtelif fırkalara bölünen Şiiliği bir tek esas üzerinde toplamak,

3-Tatarların istilasından şuraya buraya dağılan Şii Türk ve Türkmen aşiretlerini ana vatanları olan Horosan’a getirterek büyük bir devlet kurmak.

Ayrıca Şahkulu Bey’e Şah İsmail’in Osmanlı Devleti ile iyi geçinmesini istediğini ve diğer kendine bağlı beyliklere haber göndererek kendinin tahta çıktığını bildirmiştir. Resmi din olarak Şiiliği ilan etmiş, para bastırmış, 12 Hayvanlı Orta Asya Türk Takviminin kullanımını sağlamak için girişimlerde bulunmuş ve en önemlisi de Türkçe’yi resmi dil olarak ilan etmiştir.

Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletleri’nin yerini alacak olan Safevi Devleti, bölgede kurulan üçüncü Türk Devleti olmuştur. Osmanlı – Safevi sınırı; Sivas’a bağlı Suşehri’den geçerek Fırat Nehri’ni izleyerek Memluk- Safevi sınırına kadar gelmiştir.

II.Bayezid Döneminde Osmanlı’nın Durumu ve Şah İsmail ile İlişkiler

Uzun Hasan‘ın ölümünden sonra Akkoyunlu Devleti giderek zayıflamıştı. 1500 yıllarına gelindiğinde Doğu Anadolu, Azerbaycan ve İran‘da iktidar mücadelesinde olan Akkoyunlu bakiyeleri tek başına otoriteyi sağlayacak durumda değildi. Doğu‘da ortaya çıkan bu iktidar boşluğu, uzun zamandır mezhepleri doğrultusunda bir devlet kurmak isteyen ve bu amaçla oldukça uzun zaman mücadele vermiş, Safevi ailesinin temsilcisi Şah İsmail‘e gereken fırsatı verdi. Şah İsmail, 1502‘den itibaren önce Azerbaycan‘ı el geçirdi. Akkoyunlulardan olup Irak ve Fars’ta hüküm süren Murad Bey‘i 1503‘de yenerek Hemedan ve Şiraz‘ı daha sonra da Bağdat‘ı ele geçirmiştir ve bu gelişmeler üzerine Safevi Devleti kurulmuştur.

Bir süre sonra özgürlüğüne düşkün olan ve Osmanlı tarafından baskı altında tutulan Anadolu’daki Türkmen boylarını yanına çekmeye başlamıştır ve Anadolu’da karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Anadolu’da köylerini, yerlerini terk eden halk, Şah İsmail’e sığınıyordu. İşte Şah İsmail böyle bir ortamda Anadolu’dan aldığı bu güçle Akkoyunlu Devleti’nin mirası üzerinden dini yönü öne çıkan bir devlet kurmayı amaçlamıştır.

Şahkulu İsyanı

sahkulu-isyani.jpg

Şah İsmail Osmanlı’ya bir elçi göndererek ilişkileri başlatmıştı ve amacı sadece Uzun Hasan’ın kurduğu devletin topraklarına hâkim olmaktı. Hiçbir zaman Osmanlı topraklarına tecavüz etme girişiminde bulunmamıştır. Zaten Şah İsmail’in II. Bayezıt’a gönderdiği elçinin amacı ise kutsal yerlerin ziyareti ile ilgiliydi.

Osmanlı ulemasına göre din, Arapça bilmekti. Arapça okuyan, Arapça bilen her cahil, dindardı. İşte bu ulema zümresi Türk kültürüne ve Türk diline de zerre kadar önem vermiyorlardı. Eserlerini Arap diliyle yazıyorlar ve şiirlerini Fars diliyle söylüyorlardı. Ancak sadece Arapça bilmek ufukların açılması demek değildir. Bu, onları diğer konularda kısıtlı tutuyordu.

Şahkulu da Osmanlı Devleti’nde yaşanan taht kavgalarından yararlanmak istemiştir. Osmanlı’nın memurlarının aldığı haksız vergileri, yaptıkları zulümleri bahane ederek ordu toplamış, daha sonra da isyan etmiş ve Osmanlı’nın zulmünden bıkanları isyan bayrağı altında toplanmaya davet etmiştir.

Bunun üzerine Şehzade Selim kuvvetiyle Edirne’ye gelmiş ve tahta geçmek için elinden geleni yapmaya başlamıştır. Anadolu’da çıkan bu isyanı bastırmak için II. Bayezit Karagöz Paşa’yı görevlendirmişti. Karagöz Paşa da isyanı bastırmak için Türkmenleri akla hayale gelmeyecek işkencelerle parça parça ederek katletmiştir. Köyleri ateşe vermiştir. Türkmen kadın ve kızlara tecavüz edilerek, meme uçları kesilmiştir. Yaşananlar karşısında isyancılar büyük bir kızgınlık yaşamış ve karşı saldırıya geçerek Karagöz Paşa’nın 1000 kişilik kuvvetini kılıçtan geçirmişlerdir.

Şahkulu Karagöz Paşayı bir gece baskınıyla çadırında yakalamış ve kazığa oturtmuştur. Bundan sonra da isyan büyük bir hızla yayılmıştır. II. Bayezid’in ise korkusu son derece artmıştır. Bu isyanı bastırmak için Veziriazam Hadım Ali Paşa’yı görevlendirmiştir. Veziriazam ’ın isyanı tek başına bastıramayacağı anlaşılınca Şehzade Ahmet yardıma girmiş ve Şahkulu ile sıkı bir savaşa girişilmiştir.

Savaş meydanında Hadım Ali Paşa ve Şahkulu ölmüş ve Şahkulu’nun ölümü Tekelilerin darmadağın olmasına sebebiyet vermiştir. İsyancılar kaçmaya başlamış ve İran sınırına girerek Şah İsmail’e sığınmışlardır. Ancak bu isyancılar geri çekilirken köyleri yakıp yıkmış, bir sürü günahsız insanı öldürmüşlerdir. Şah İsmail de kendine sığınan isyancıların elebaşlarını idam ettirmiştir. Bunun üzerine Şah İsmail, Asya’yı zapt ettikten sonra Yezid’i ve daha sonra da İsfahan’ı zapt etmiştir. Şah İsmail İsfahandayken II. Bayezid bir elçi göndermiştir ve bu sırada Giylan hâkimi isyan etmiştir. Ahmet bu isyanı da bastırmıştır. Daha sonraki dönemde II. Bayezid oğlu tarafından zorla tahtan feragat ettirilmiş ve Şehzade Selim tahta oturmuştur. II. Bayezid’ı da Dimetoka’ya gönderirken yolda öldürtmüştür.

Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selin Arasındaki İlişki ve Çaldıran Savaşına Giden Yol

Aslında Şehzade Selim, Şah İsmail’i babası tahtayken ve kendisi Trabzon Valisi iken kendine bir tehdit olarak görmeye başlamıştır. Yavuz Sultan Selim başa geldiğinde ilk iş olarak Şah İsmail’i ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Aslında Yavuz’a kadar Sünni bir devlet yapısı olmayan Osmanlı Yavuz’dan sonra Şah İsmail ile çatışması yüzünden katı bir Sünni devlet yapısına bürünmüştür.

Çaldıran Seferi’ne çıkmadan önce Yavuz vezirlerinden destek almak için onların görüşlerine de başvurmuştur. Ancak vezirler bu sefere pek sıcak bakmamışlardır. Yavuz ise çok kararlı olduğundan ulemadan bu seferin gerekliliğine ve Şah İsmail yandaşlarının öldürülmesinin mübah olduğuna dair fetvalar çıkarttırmıştır ve kendine karşı gelişen bu muhalif akıma karşı Şah İsmail yandaşı olan 40.000 Alevi Türkmen’i öldürtmüştür çünkü devlet için tehdit oluşturduklarını düşünüyordu.

Çaldıran Savaşı

caldiran.jpg

Şah İsmail, Çaldıran’a önce ulaşmış ve Osmanlı ordusu gelmeden iyi bir vaziyet almıştı. Bu bakımdan stratejik üstünlüğün de onda olduğu anlaşılmaktadır.

Şah İsmail, yardımcısı koruyucu başı Saru Pire’nin bu son hücumda şehid edilmesiyle etrafa kaçışan askerlerine moral vermek için her tarafa koşuşturuyordu. Eline ve pazusuna tüfek kurşunu isabet etmesine rağmen elinde yalınkılıç savaşıyordu. Nihayet Durmuş Han’ın uygulanan savaş planı Kızılbaş Ordusu’nun yenilgisiyle sonuçlanmıştır. İyi strateji yapan Mehmet Han’ın planları tatbik edilmemiştir. Savaşta ölümüne savaşan Mehmed Han şehit olmuştur.

Çaldıran Savaşı’nda Kızılbaş inancı yenilmemiş daha da bilenmiştir. İsmail kendini hiç yenilmeyen biri olarak görüyordu. Çaldıran’da yenilmesi, onun huyu ve davranışlarını etkiledi. Bu savaşın ardından eskiden sahip olduğu gurur ve özgüvenin yerini, ümitsizlik ve mutsuzluk öylesine kapladı ki, savaştan sonra kimse İsmail’in güldüğünü bir daha görmedi.

Safevi Devleti'nin Çöküşü

Nadir Şah 1747'de bir suikast sonucu öldürülünce İran şahlığı tekrar Safeviler'in eline geçmiştir. Ancak Zend Hanedanı iktidarı ele geçirince III.İsmail'in kısa süren rejimi, hanedanın kurucusu Kerim Han tarafından 1760'ta sona erdirilmiştir.

NeOldu.com / Özel Haber

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum