"İletişimde Karavanadan Kafeteryaya"

Kitabında, Son yirmi beş yıl içinde Türkiye‘deki iletişim nasıl değiştiğini, kıtlıktan bolluğa geçişi, bunun insanlar üzerindeki etkilerini, çabuk tüketimi iletişim üzerinden anlatıyor Haluk Şahin...
"İletişimde Karavanadan Kafeteryaya"

haluk-sahin-.JPG

Haluk Şahin, kitabın isminin Karavanadan Kafeterya'ya olmasının sebebini şöyle açıklıyor: Karavanda tek yemek çeşidi bulunurdu ama Karavandan Kafeteryaya geçildiği zaman yiyecekler ve içecekler bollaştı.İnsanlar hangisini seçeceğini şaşırdı, boşluğa düştüler.O yüzden önlerine ne çıkarsa hiç sorgulamadan kabul ettiler.

Haluk Şahin, Türk kamuoyunu ikiye ayırıyor:

*Ankara merkezi ulusalcı kamusal yayıncılık kurumu TRT ile

*İstanbul merkezi kozmopolit , ticari basın

Bunların hepsi Karavanadan Kafeteryaya geçisin örnekleri tek olan merkeziyetçi bir sistemden, İstanbul'da 1990'lı yıllardan itibaren kurulmaya başlanan özel televizyonlara geçiş. Haluk Şahin bu dönüşümün iletişimin altyapısının modernleşmesine büyük yatırımlar  yapılmasıyla başladığını öne sürmüş ve iletişimin altyapısı diyince iletişim için büyük şeylere imza atan neo_liberal Turgut Özal'a değinmiştir. Özal döneminde Radyo ve televizyonun hala devlet tekelinde olmasının bir çelişki yarattığını öne sürmüştür. Turgut Özal'ın, iletişimin alt yapısının değiştirilmesi sonucu ortaya çıkan özel kanallar tutsaklıktan, özgürlüğe geçişin bir simgesi olmuştur. Ama bu dönemde ortaya çıkan anayasa değişikliğine dayanan sorunlar bulunmaktadır.

TRT Özerk Mi Yoksa Tarafsız Mı ?

TRT 1964'ten bu yana özerk ola gelmiştir. Başta olan muhalefet partileri olmak üzere pek çok kesim TRT'nin özerk olmaması  yani yayınlarında tam anlamıyla iktidardan  bağımsız hareket etmemesi çok önemli bir sorun olarak görülüyordu.Özal dönemiyle iletişim altyapısının tamamen değişmesi nedenleriyle, artık popüler kültüre kayış yaşanıyordu.

Haluk Şahin, "TRT'nin özerkliğine ilişkin tutumlarının azalmasını eski kadar önemli sayılmamasına bağlana biliyordu" cümlesi ile TRT'nin özerkliği ile ilgili düşüncelerini okurlarına aktarmıştır.

Bilgi’yi Dört Ayrı Kategoride İncelemek

Haluk Şahin, bilgiyi dört ayrı düzeye sıralıyor:

1.Veri

2.Enformasyon

3.Bilgi

4.Bilgelik

Bu bilgileri şöyle açıklıyor kitabında:

"Hem veriler düzenlenince enformasyon’a ,enformasyon birleştirip işlenince bilgiye dönüşüyor.Yeni teknolojiler ilk üç düzeydekileri depolamak ve dağıtmakta çok becerikliler.Ama dördüncü düzey, bilgelik düzeyi korkarım gene biz insanlara kalıyor".

Bu bilgi için güzel bir sınıflandırma olmuş, Fakat bilgelik düzeyinin insana kalması, açıkçası beni korkutuyor. Çünkü insanlar bu bilgileri dünyaya faydalı bir şekilde mi kullanacaklar, yoksa zararlı mı? Dileğim tabii ki de yararlı olmasından yana...

Eski ve Yeni Teknoloji

Şahin, eski ile günümüzün teknolojisini karşılaştırırken günümüzden o kadar güzel örnekler vermiş ki, insanlar günlük hayatlarında oturup hiç bunları düşünmüyorlardır bile.

"Artık kimliğimizle ilgili bilgiler , gittikçe artan oranlarda köşeleri buruşmuş hantal nüfus kütüklerinde değil,bilgisayar disk ya da CDlerinde elektronik bilgi biçiminde saklanıyor. Bu disk ya da CDlerin bilgi saklama kapasitesi nüfus kütleleriyle karşılaştırılmayacak kadar yüksek. Bir yerden bir yere nakli ise saniyelerle ölçülen bir iş. Kimlik kontrolünün insanlar yerine makineler tarafından yapıldığı bir döneme girmiş bulunuyoruz.Makinelere kendimizi tanıtamazsak karşımıza çıkan kapılardan geçmek olanaksızlaşıyor"

İnsanın teknolojiyle ayrı bir yerde olabileceğini düşünemiyoruz çünkü teknoloji günümüzde insan hayatında çok önemli bir yere sahip oldu. Ama Haluk Şahin teknolojinin tüm insanlar tarafından eşit ölçülerde yararlanılmadığını öne sürmüş ve şöyle demiş; "Ancak Türkiye bu alanda çok gerilerde gelen bir ülke olmaktan çıkmış, iletişim teknolojilerinin kullanımında büyük aşamalar kaydetmiştir.”

Ben burada neden diye soracak olursak,  1980 yılında, iletişimin altyapısına büyük önem veren Türkiye’de bir sıçrama gerçekleştiği cevabını verebiliriz.

"Modern kültürün temel taşı ve Türk Aydını'nın kanayan yarası" diye başlıyor.Haluk Şahin kitabı anlatmaya onun bu görüşlerine  katılmamak imkansız gibi...

Kitabın yerini, e-kitaplar  alıyor  günümüzde o kitapla o kitap hiç bir olurmu benim kitap deyince aklıma matbaadan çıkmış,sayfalarını karıştırırken matbaa kokusu duyduğumuz,sayfalarını çevirerek  merakla okuduğumuz ve kütüphane arşivi yapmak istediğimiz o kitaplar  şimdi bilgisayarın içinde bize kaç bin tane kitaba ulaşma imkanı sağlıyor ama hiç kitap ile o kitap bir olur mu?

Önce "Söz" Vardı

Kitaptan bahsetmişken yazıdan da bahsetmemek olmaz tabii

Haluk Şahin yazıyı okuyucularına şöyle anlatıyor:

Önce "söz" vardı. Ama söz durduğu yerde durmuyor, ele avuca sığmıyor, iz bırakmadan uçup gidiyordu. Derken bir gün sözü yakalayıp bir yere bağladılar, bu tutsak durumun adına "yazı" dediler. İnsanlık tarihinin dönüm noktalarından biriydi yazı. Eskilerden ışık tutuyordu günümüze...Ama yazıda önemini kaybetmeye başladı sebebi ise teknoloji ile açıklanıyor.İnsanların teknolojiye kendilerini kaptırıp,eskisi gibi yazıyla ilgilenmemesi... Bir yandan da düşünüyorum insan yazı yazmadan yaşayabilir mi? Nasıl bir şey öğrenmeden yaşayamaz ise insan yazı yazmadan da yaşayamaz bence. Haluk Şahin yazının gidip geri döndüğünü söylüyor fakat elektronikleşmiş bir biçimde. Yazı günümüzde tabii ki kullanılıyor ama sms ve mail yazarken, mektupta diyecektim ama dilimin ucunda kaldı, çünkü mektupta artık bir kenara atıldı ama ben kendimi mutlu hissediyorum iletişim aracı olarak mektubu çok az da olsa kullandığım için.  

Telgraf’a Veda!!!

İnsan bu kelimeyi duyunca o dönemi yaşamamış biri olmama rağmen içinde bir burukluk hissediyor.Telgraf günümüzde artık hiç kullanılmadığı için televizyonlarda izlediğim filmlerden ya da okuduğum tarih kitaplarından aklımda kalan şeyler var telgraf ile ilgili. Osmanlı döneminde  yaygın olarak kullanılan iletişim aracı...

Günümüzde telgraf tarihi eser olup müzelerde yerini aldı onun yerini smsler mailler aldı. Haluk Şahin telgrafı okuyucuya çok güzel bir biçimde anlatmış."Telgrafla birlikte elektrik hızı çağı başlamıştı.Telsiz,telefon,radyo,televizyon derken internet de doğru uzanan yolun ilk adımıdır bu"

Daktiloda telgraf gibi nasibini aldı.Bir köşeye kaldırıldı diyicem ama bunu genelleme olarak kullanmak istemiyorum belki de çoğu atılmıştır.  

"1990 yıllarında İstanbul kendi taşrası için üreten bölgesel bir merkez olmaktan çıkıp,evrensel ölçekte kültür üreticisi bir kent  haline yükseldi". Bunun sonucunda da olumsuz olan olaylardan bahsetmiş Haluk Şahin : Örneğin eskiden romantik bir yer olan Çamlıca Tepesi'nin bir anten ormanına dönüşmesi.

Medyanın sadece devletin başında olan ya da oraya  takip olan insanların  araç olarak kullandıkları  ve halkın  haber alma özgürlüğü diye bir şeyin yok  olmaya başladığına  değinmiş ve söylediğini yıllar ile örneklendirerek okuyucusuna aktarmıştır.Yeni bir teknolojinin ülkemize girdiği bu dönemde,diğer iletişim araçlarının papuçunun dama atıldığını görüyoruz.

Çabuk Tüketilme

"1980-1990 yılları arasında bir köşe yazarının bir gazeteden ,bir başkasına geçmesi önemli olay sayılıyordu. Sol fikirler ülkede olaylara bakış açılarını değiştiren  siyasal kutuplaşma keskinleşiyor,insanlar okudukları gazeteye göre kategorize ediyorlardı".

O dönemin  siyasal  yapısının her şeyin  üzerindeki etkisini görüyoruz. Okuryazarlıkta buradan nasibini almış. Kitap ve gazete satışlarının Avrupa seviyesine yükselmemesi uzun süre okur yazarlık  oranının düşüklüğüyle açıklandı. Ancak  halk, televizyon  ve video  gibi görsel  araçları, o kadar çabuk  benimsenmişti ki, ülke  halkının sözlü kültür aşamasından ,yazılı kültür aşamasını,tam  yaşamadan,görsel kültür aşamasına şıçradığı öne sürüldü. Bu düşünceye katılmamak  olanaksız...

Teknoloji  büyüdükçe  büyüdü ve hala da büyümeye devam  ediyor .Örnek  vermek gerekir ise  televizyonlar eskiden kocaman,kalın ekranlıydı.Kısacası kabaydı ama günümüzün teknolojisiyle üretilen  televizyonlar  çok kibar ve incecik LCD  denilen  ekrana sahip.Neredeyse her yerde televizyon  izlemek  mümkün  bilgisayarda hatta cep telefonlarında bile... Belki ilerde günlük kullandığımız  saatimizden  bile televizyon  izleyebileceğiz. Neden  olmasın ki geçmişte  insanlar teknolojinin bu  koşullara geleceğini bilemezlerdi ki,gelecekte ve neler olacağını da bilmiyoruz.Teknoloji büyüdükçe ve geliştikçe insan yaşamlarını kolaylaştırıyor mu bu konu tartışmaya her zaman açık...

Kitapta en çok ilgimi çeken konulardan bir tanesi de  Edebi gazetecilik. Haluk Şahin "Bir dili, üslubu, yapılışı onu edebi bir eser haline getirebilir" diye düşünmektedir. Edebiyat  ve gazetecilik arasındaki ilişkiyi ele aldığımızda; Bir gazetecinin edebiyat yaparak bir haber, bir yazı  yazması belki  insanlar  tarafından  daha bir ilgi  uyandırmaktadır. Haluk Şahin’de, bir insanın  diksiyonu nasıl düzgün olup kendini karşıdaki kişiye dinletebiliyorsa bir gazetecinin yazısında edebiyat kullanması o yazıyı veya haberi daha çok kişinin okumasına sebep olabilir diye düşünmektedir.

Kitaptan kısa bilgileri ve eleştirileri okuduktan sonra belki siz de göz atmak istersiniz.

Keyifli Okumalar

Duygu FURUNCU / neoldu.com  

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.