Yazı Tura

Uğur Yücel'in yazıp yönettiği Yazı Tura filmi hakkında inceleme
Yazı Tura

Yazı Tura, Uğur Yücel'in 2004 yılında vizyona giren, askerliğini doğu yapan iki gencin döndüklerinde yaşadıkları travma anlatan bir filmdir. Askerden sonra o dönemlerin etkisiyle davranışları değişen iki insanın memleketlerine gittiklerinde karşılaştıkları durumları, militer kalıpları sorgulayarak anlatan sarsıcı bir filmdir.

Filmde, Şeytan Rıdvan Göremeli bir futbolcudur. Askerde karşılaştığı acı bir durum karşısında kendinden geçerek tehlikeli bir bölgede, mayına basarak patlaması üzerine bacaklarından birini kaybeder. Bu acı durum lisedeki aşkını dağda teröristlerle çatışırken vurduğunu görmesidir. Rıdvan istemeden de olsa bu kızı bir çatışma sırasında vurmuştur.

Hayalet Cevher ise İstanbul'da yaşayan ve bir delikanlıdır. Cevher askerde Rıdvan'ın ayağını kaybettiği patlamada kulağını kaybetmiştir. Şehre döndüğünde bir tefecinin yanında tahsildar olarak çalışmaktadır. 17 ağustos İzmit Depremi'nde babası yaralanmış, amcasını da kaybetmiştir. Depremden sonra ağabeyini ilk defa gören ve bir şok daha yaşayan Cevher iyice kendini kaybetmiştir.

Bu iki karakterin arasındaki ortak nokta askerliklerini yaptıkları yer ve geçirdikleri mayın kazası sonucunda sahip oldukları gazilik statüsü. Cevher bu unvanını yeni açtığı büfenin tabelasına yazarken, diğeri aynı unvan yüzünden sevdiği kızdan oluyor. Diğer bir açıdan da, sevdiği -başka bir- kız yüzünden gazilik şerefine erişiyor. Sonuçta ikilinin patlayan bir mayın yüzünden yaralanmalarının sebebi, Rıdvan’ın lisedeki sevgilisini öldürmüş olduğunu anlamasıydı. Bu da Rıdvan ile Cevher arasındaki diğer bir ortak noktaya daha götürüyor bizi; ikisinin de "düşman" sandığı kişilerin aslında çok yakınları olması gerçeğine. Rıdvan’ın hikayesinde terörist safındaki eski sevgili, Cevher’inkindeyse homoseksüel, Rum ve de gayrı meşru bir ağabey. Özellikle 1990’larda devlet tarafından oluşturulan -Louis Althusser'in değişiyle devlet ideolojik aygıtlarıyla, baskı aygıtlarını kullanmayı meşru hale dönüştürürken- Türkiye en büyük düşmanını PKK olduğu gerçeği gösterilmiştir. Halk, 1990'lar boyunca televizyonlardan kendine aktarıldığı kadarını yani devletin bilmelerini istediği yere kadar yaşananları bilebilirdi. Fakat, kendilerinden çok uzakta da olsa, neye benzediklerini bilmeseler de, dağların ardında yaşayan bir düşman varlığından emindirler. Filmde de o "düşmanların" aslında onların çok yakınları olduğuyla gerçeğiyle yaşadıkları yüzleşme çarpıcı bir şekilde görmekteyiz.

Filmin içinde eşcinsellik, Rum-Türk ilişkileri, PKK terörü, Türk sınırlarında askerlik, Türkiye'de özürlü olmak, uyuşturucu mafyası, 17 ağustos depremi gibi dönemin sorunlarının irdelenmiş. Bir yanda Kürt, diğer yanda Rumlar. Bu yönüyle bir azınlık hesaplaşması gibi bir film. Hümanizmi vurgulamaya çalışırken çok sert, sürükleyici, iç parçalayıcı bir dil kullanılmış.

Aslında Yazı Tura'daki bu karakterler, Türkiye'nin PKK terörünü yaşadığı dönemlerde askerliğini yapan binlerce insanın aynası gibidir. Hem şeytan Rıdvan'ın hem hayalet Cevher'in "ben gaziyim, sizin için savaştım, kulağımı/bacağımı verdim ben vatana" diye insanların yüzüne haykırması, Rıdvan'ın arkadaşlarına "kusuruma bakma, ben sakatım" diyerek mazur görülmeyi beklemesi filmin en vurucu yanlarıydı.

Fakat yine de filmin en son sahnesinde, her şey olup bittikten sonra, filmin başına dönüp ikisinin de tekmil verir gibi kendilerini tanıtıp, hayattan beklentilerini, askerden sonraki planlarını anlatması insanı derinden etkiliyor. O an geriye döndüğünüzde Rıdvan'ın futbolcu olmak isterken hem alkolik, hem esrarkeş olup intihar ettiğini, Cevher'in "çiçek gibi hayatım olsun diye çiçekçi açacağım" derken çek senet tahsilatçısı olması askerlikte yaşadıkları olayın nasıl hayatlarını değiştirdiğini gözler önüne seriyor.

Filmde işlenen birçok soruna rağmen asıl üzerinde durulan konu: Vietnam sendromu; Rıdvan ve Cevher’in askerlik yaptıkları dönemden etkilenmeleri; bu etkinin dengelerini bozması ve sosyal hayatta bocalamaları. Bununla ilgili isyanlar kısa fakat fazlasıyla filmin içine serpildiğinden duygu sömürüsüne mahal verilmemiş. Örneğin; hayalet Cevher’in trende yaşadığı kaos, duyduğu sesler, benzettikleri adamlar ve sonunda endişelenen arkadaşlarına durumu özetleyişi: “kalabalıkta stres basıyor beni”.

Hem savaştan, hem Türk-Kürt ayrımcılığından, hem Rumların sürülmesinden, hem aile kavramından, hem eşcinsellikten, hem köyden, hem şehirden, hem uyuşturucudan, hem eğitimsizlikten aynı anda bahsetmeye çalışılan bir film.

Aslen doğuda çatışmalarda gazi olan kişilerin, fiziksel ve bilhassa psikolojik sakatlıklarıyla sivil hayata uyum sağlamaya çalışmalarını konu etmiş olan film, siyasi hiç bir görüşün ön plana çıkmaması yaşanılan çatışmaların, ölen, öldüren tarafların, harap olan hayatların ne kadar ucuza gittiklerini gösteriyor. Film bu yönleriyle, dönemin militarist kalıpları sorgulayan, nadir ve sarsıcı bir örnek olmuştur.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.