Türkiye'de Felsefe
Felsefe, yüzyılların birikimine dayanan kendine ait bir terminalojiye, kendine ait bir dile sahiptir ve soyut kavramlarla sürdürülen bir etkinliktir. Felsefe konuları ve sorunları bu terminaloji, bu dil içersinde işlenir ve sorunların çözümünde yeni arayışlar, yeni terimlerin kullanılmasını beraberinde getirir. Bu görünümüyle felsefe "philosophiaperennis" (sürüp giden felsefe) terimi ile ifade edilir…
Bu Açıdan Bizde Durum Nedir?
Bizim son 7-8 yüzyıllık tarihimizde felsefeye, istisnalar dışında gerçek bir ihtiyaç duyulmadığını belirtmek haksızlık olmayacaktır.Türklerin islam kültür çevresine katıldıkları 8. ve 9. Yüzyıllar,aynı zamanda islam felsefesinin doğuş yüzyıllarıdır ve islam felsefesi 12. hatta 13. yüzyıla kadar parlak bir geçmişe sahip olmuş.
Türkler de yeni Müslüman kimlikleriyle bu felsefeye katkıda bulunmuşlardır. Fakat islam felsefesi 13.yüzyıldan itibaren, tekil kalanlar dışında 19.yüzyıl ortalarına kadar adeta dumura uğramıştır. Bu dönem bizde Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine tekabül eden 7-8 yüzyıllık bir dönem olarak, Batı felsefesi bir yana, İslam felsefesinden bile büyük ölçüde habersiz kalınmış bir dönem olmuştur.
Tabii bu dönemde İslam felsefesinin Batı (Grek) felsefesinden aldığı etkilerden de, aynı islam felsefesinin Batı ortaçağ felsefesine yapmış olduğu etkilerden de haberli olmak söz konusu olamazdı. Bu nedenle biz Tanzimatla birlikte ,felsefeyi yeniden ve bu kez modern batı da keşfetmek zorunda kaldık. Yine bu nedenle tarihimizin 7-8 yüzyıllık dönemi, tarihsel/kültürel bilincimizde felsefenin yerinin bir tabular rasa, bir boş kağıt olarak kaldığı bir dönem olmuştur.
Üzerine herşeyin yazılabileceği böyle bir tabularasa’ya önce Batı’da bu keşif sırasında en başat felsefe olarak Aydınlanma felsefesinin girmesi anlaşılabilir bir şeydir. Zaten bizde "münevver" "aydın" "entelektüel" terimleriyle anılan insanlardan da ancak Batı düşüncesiyle tanışmanın itibari başlangıcı olarak Tanzimat’la birlikte söz edildiğini görüyoruz.
Çağımız bilim, teknoloji, bilgi, iletişim çağı kuşkusuz. Bu kavramlar hayatımızın değişmez bir parçası haline gelmiş durumda. Televizyon, internet, cep telefonları olmazsa olmazlarımız. Ortalama kentli bir insanın günlük yaşamı bu bilgi teknolojileri ürünlerinden çıkan veri bombardımanıyla geçtiğinden, insanoğlu gitgide düşünmeyen bir varlık haline dönüşüyor. Bu da, felsefenin yeni yüzyılda içine düştüğü büyük bir boşluğun ve bunalımın en büyük nedeni olsa gerek.
Kimilerine göre artık felsefeden söz etmek bile mümkün değildir. Ancak bunu salt bir doğru olarak kabul etmek mümkün değil. Öte yandan unutulmamalı ki, tüm bilimlerin temeli dönüp dolaşıp felsefeye, onun sormuş olduğu sorulara dayanır.
Eğer felsefe olmasaydı, hiç şüphe yok ki, insanoğlu bugün ulaştığı uygarlık seviyesine ulaşamayacaktı. Günümüzde felsefe olduğu iddia edilen, ama bu konuda büyük şüpheler uyandıran ve popüler kültürün önemli bir unsuru haline gelmiş olan iki düşünce türünden söz ediliyor. Bunlar;
1. "Secret" tarzında bireysel başarıyı amaçlayan, "inanırsan başarırsın" türünden düşünceler.
2. "Gündelik yaşam felsefesi" diye adlandırılan, insanın günlük yaşamını nasıl daha iyi bir hale getireceği üzerine düşünceler.
Kolayca fark edileceği gibi, her iki düşüncede de amaç, insanın bireysel yaşamının nasıl daha iyi kılınabileceği üzerine kafa yormak. Bu, aslında kapitalizm uygarlığının gitgide ilerlemesiyle birlikte, insanın tüketen bir insana dönüşmesiyle alakalı.
Zenginleştikçe ve bilim uygarlığı zirveye ulaştığında metafizik bir boşluğa düşen insanoğlu, çareyi günlük yaşamını daha kaliteli hale getirmek üzerine düşünce veya eylemlere kapılarak buluyor. Kapitalizmin mayasındaki popüler kültür ise bunu destekleyince ortaya çıkan sonuç, felsefenin hafifleşerek ticari bir nesneye dönüşmesi oluyor maalesef.
Oysa eski zamanlarda insanların sadece tek bir amacı vardı: hayatta kalmak. Yani insan, doğadaki bir hayvandan farksızdı, sadece güdüleriyle yaşıyor, hayatta kalmaya çalışıyordu. Sonra insan bilinci olduğunun, düşündüğünün farkına varıyor ve kendi kendine sorular sorarak felsefenin temelini atmış oluyordu.
Şimdi şunu sormak lazım geliyor: Milenyum da felsefenin yeri nedir? Klasik anlamda "sistem" felsefeleri bitmiş midir? Bu sorular gerçekten ilginç...
Bana kalırsa insanoğlu var olduğu müddetçe felsefe de var olacaktır. Her ne kadar çağımız değerleri insanı düşünmekten uzaklaştırsa da, insanın düşünmekten kaçamayacağı da bir gerçek. Yapılması gereken, belki de felsefeyi yeni baştan ele almak ve çağımıza olan uyumsuzluğundan kurtarmak.
Felsefeyi yeniden inşa etmek gerekli; bu artık kaçınılmaz bir gereksinim. Descartes bunu kendi zamanında yapmıştı, çağımız filozofları neden yapmasın.
Türkiye’de felsefenin geleceği de günümüz filozoflarının kavram,soru ve sorunlarla olan ilgisiyle şekillenecektir.Çünkü metnin başında dediğim gibi felsefe sürüp giden yığılmacı bir etkinliktir.Günümüz sorunlarını belirlemek onlara ait kavramları irdelemek ve sorunsallar üretmek felsefeyi diri tutacaktır.