Öğretmenin Çocukların Üzerine Etkisi

Gelen öğretmenler bizleri mutluluktan ağlatmıştı; giden öğretmenlerimiz bizleri kederlere boğmuştu. Bekledik, bekledik... Bir daha öğretmen ne zaman bu köye uğrar; öğretmenin uzun yolları, yükseltisi olan bu dağları aşıp gelmesi ne kadar sürer?
Öğretmenin Çocukların Üzerine Etkisi

Memleketimin de yıldızları o kadar çoktu ki, abaküsle saymayı öğrenmek yerine yıldızları sayarak sayı saymayı öğrenmiştim. Doğrusu, bizde abaküs ne arardı. Öyle herkesin abaküsü yoktu. Aslında abaküsün ne olduğunu sadece okul tarafından verilen 2-3 eski kitapta görmüştüm. Tabi boncuk diye adlandırdığımız bu oyuncağı andıran sayma aracının bir gün elimde olmasını hep hayal etmiştim. Bir de hayallerimi hep sayamayacağım kadar fazla olan altın kalplı, parayı andıran çikolatalar doldururdu. Tabi hayallerimiz gördüklerimiz ve fotoğraflar üzerinden ileri gitmiyordu.

Her dönem değişen öğretmenlerimiz, neden bizlere uzun süre dayanamıyorlardı? Aslında öyle yaramazlık yaptığımız da yoktu. Öğretmenlerimiz geldiği zaman hemen ayağa kalkar, tek çıtımız bile çıkmazdı. Bir insan neden bırakır gider ki?

 

Ya seni/ sizi sevmez,

Ya geldiği coğrafyayı sevmez/ kendi koşullarına uygun görmez.

Ya da canı sürekli diyardan diyara avare dolaşmak ister; belki de gerçekten bırakmak zorunda kalır.

 

Peki, öğretmenlerimiz neden bizi terk ediyordu. Bunu çok sonraları anladım; bizim yaşadığımız koşulları, coğrafyamıza alışmadıkları, korktukları için bizleri bırakıp daha batı illerine öğretmenlik yapmak için yollara koyulmuşlar. Anlayacağınız, her dönem değişen bir öğretmen kadrosuna sahiptik. Çocukluk işte, her gelen yeni öğretmenimizin bizi bırakmaması için sınıfça çiçek toplama yarışına girerdik, böylece öğretmenimiz için en iyi çiçeği bulmuş olurduk. Ellerimiz dolu bir şekilde sırayla, heyecanlı bir şekilde öğretmenimize çiçekleri sunardık. Bu durumdan oldukça keyiflenen öğretmenimizin bizi bırakıp gitmeyeceğine kanaat getirerek, içimizi rahatlatırdık. Evet, bu kez öğretmeni kendimize bağlayacağımıza inanmıştık. Kısa bir süre geçtikten sonra haberimiz bile olmadan çiçekler toplamış olduğumuz, saygıda kusur etmediğimiz öğretmenimiz de bizi bırakıp gitmişti. Bu kez daha üzülmüş, ancak her geçen gün bu duruma daha da alışıyorduk. Türkçe ile Kürtçe arasında kalan biz çocuklar, bir de her gelen yeni öğretmene adapte olmaya çalışıyorduk. Zor koşullar içinde ne kadar okuyabildiysek, o kadar okuduk. Sonrasında da bir rüzgar yönümüzü İstanbul’a çevirdi.

Farklı aksanlarla, diller arasında bir de almış olduğum eksik eğitimi de katarsam kırk fırın ekmek yemem gerekecekti. İşte hikâyem bundan sonra başlıyor.

 

Öncelikle sizlere gazetede görmüş olduğum bir haberden bahsetmek istiyorum. Geçenlerde bir haberde görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti. Saçları dökülen küçük bir çocukla arkadaşları dalga geçtiği için sınıfın öğretmeni saçlarını kazıtarak çocuğa destek çıkıyor. Evet, bu haberi görünce önce hüzünlendim sonra da geçmişime yani İstanbul’a ilk geldiğim zamanlara döndüm ve o zaman hep böyle bir öğretmenim olmasını istemiş ancak hiçbir zaman ilköğretimde böyle duyarlı bir öğretmenle karşılaşmamıştım. İnsanı yer yutacak cinsten olan bu metropol şehre geldiğim zaman daha üçüncü sınıf öğrencisiydim. Yaşadığım coğrafyanın farklı oluşu haliyle bizlere farklı özellikler kazandırmıştı.

Düşünsenize hepimizin aynı şekilde ve aynı düşüncede kendimizi ifade ettiğimizi. Bir papağandan farkımız olmaz; yaşadığımız bu hayat sıradan bir hale gelirdi. Sizlerden farklı olan insanlarla dalga geçmek yerine; farklı, konuşan, düşünen, giyinen, etnik bir kimliğe, sahip olan kişileri gördüğümüzde bu farklılıklardan dolayı mutlu olmamız gerekir.

İşte o zaman malum belli başlı onlar gibi konuşmamam yönünden küçük görülmüş ve öğretmenlerime bu üzüntümü bakışlarımla anlatmıştım. Ancak onlar anlamamıştı ve bu yönde gerekli olan hiçbir şeyi yapmamışlardı. Bunu ancak kendimi geliştirerek aşabilirdim. Bu hırsa kapılarak her an kendimi geliştirme yolunda adımlar atmıştım. Şükürler olsun. Zorluklardan sonra güneşimin doğmasını başardım. Gelgitli bir eğitim sistemiyle okuduğum halde üniversite kazanmam, okulda başarılar sağlamam benim için kayda değer şeylerdi. Bunu neden mi anlatıyorum. Aslında bunu anlatmamın sebebi; her ne olursa olsun, hangi koşullar içinde yaşıyorsanız yaşayın bu sizin yapmak istediklerinizi zorlaştırabilir ancak hiçbir zaman yapacaklarınıza engel değildir.

Eğitim Koşulları Önemli Göz Ardı Etmeyin!

Bazen kendi kendime diyorum ki, sistemsiz eğitim almak, eğitim almamaktan daha kötüdür. Eğitimin kötüsü, insanı köreltir ve hayatının önüne büyük bir engel koyar. O’nun için eğitim önemlidir, özellikle eğitim veren öğretmenler daha önemlidir.

Rica ediyorum, öğretmen olmak istemiyor, sırf para kazanmak için bu mesleği yapıyorsanız yapmayın!

Doğu-batı diye ayırıyorsanız bu mesleği yapmayın çünkü eğitim aşktır, mekân ayırmaz. Doğu’da sizleri bekleyen pırıl pırıl öğrencilerin hayatlarına kast etmeyin.

İçinizdeki eğitim aşkı bitmişse, bu meslekte başarı sağlayamıyorsanız bırakın!

 

Neden mi? Çünkü sizler milyonlarca çocuğun, hayatı üzerinde söz sahibisiniz, onları geleceğe siz taşıyorsunuz. Lütfen bu bilinçte olun. KPSS gibi bir sınavda başarı sağlanarak öğretmen olunmuyor. Tanıdığım öyle bir aşkla bu mesleğe sarılanlar var ki fakat bir türlü atanamıyorlar. Mecburen ücretli öğretmenlik yapıyorlar, eğer bir süre daha kazanamasalar bu mesleği tamamen terk etmek zorunda kalacaklar. Eğitim aşkıyla yanan insanların önünü de kapatmayın. Eğer, idealist bir öğretmen değilseniz, bu mesleği yapmak için bir nedeniniz olamamalı.

Ücretli öğretmenlik saçmalığına da bir son verilmeli, eğitim ucuza getirilip verilmemelidir. Öğretmenler kadro alsın ve kendi mesleklerini iyi bir şekilde yerine getirsinler. Öğretmenin öğretmen olduğu, çocuklarımızın sağlıklı bir eğitim aldığı yarınlar istiyoruz.

Haydi ama ışıklar parıl parıl parlıyor. O’nları söndürmeyin, eğitim aşklarını öldürmeyin.

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.