Nilgün Marmara Şiirleri - En Güzel 15 Şiiri

Nilgün Marmara 1958 yılında dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarından itibaren edebiyata merakı olan Nilgün Marmara birçok eser üretmiştir.
Nilgün Marmara Şiirleri - En Güzel 15 Şiiri

En Güzel ve Kısa Nilgün Marmara Şiirleri

Nilgün Marmara 13 Şubat 1958 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlardan itibaren edebiyata meraklı olan Marmara, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı. Bir süre burada eğitim görse de siyasi nedenlerden dolayı bıraktı ve Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Birçok şiir yazan Nilgün Marmara 13 Ekim 1987 yılında evinin balkonundan atlayarak intihar etti. Bu içeriğimizde sizler için en güzel ve kısa Nilgün Marmara şiirlerini derledik.

Nilgün Marmara Şiirleri;

1. Beklemek

taşıl kaygısı kaotik özlem

neydi beklediğimiz ve gelecek olan

salt acı

sonsuz yeşil sonsuz gelişkin bir orman

içinde göllerini nehirlerini çağlayanlarını

gök kuşaklarını yitirdiğimiz kara sözcük

yokluğun dayattığı doğurgan sözcük: acı

bir deniz kızının uçma tutkusu

belleğin unutuş çılgınlıklarında

bilinmeyen organizmalar dönüştürürken

bedenlerimizi duygularımızı ben'imizi

çürüyorduk... kaçış yoktu... çıkış da...

 

yeşil maytap patlatan sahte mesihin sözleri

yalandı acımasızdı efendilerin belirlediği

ölçtüğü biçtiği yaşattığı kendimiz

umarsız öte benler=nesneler

ağlayın

ağlayın ve kanayın

yok olduğunuz irin zamanında

Nilgün Marmara Şiirleri


2. Cam Kelepçeye Evet

Ilık bir süzülüşle

Geri dön hayat,

Bırakma yeryüzü salına

tünemiş pek kara kuşlar

Örtsün bakışımı,

Görmek acısı sürsün

pencere tutsağının

Düşsün hayatı suya..

Nilgün Marmara Şiirleri


3. Canım Sıkıntı Sınırı

Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine

bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.

Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri

alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.

Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım

yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. Yere göğe

zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutla tanrının

yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını.

Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler

yığılıyor, işte yetkin eşitlik...her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden

satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana

dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.

Nilgün Marmara Şiirleri


4. Çok Güzel

Durma artık burada uysal âşık!

Aydınlık milinin yatağında.

Bilemiyoruz belki de meşe o ağacın adı,

Anlayamıyoruz varolduğumuzu gölgesinde

ağırbaşlılığının.

Veda geliyor şimdi, öğretmek için

sergilenmeyi, uçuşan geriye dönen

vakitte.

 

Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını

yüzün, kavisin beyaz yanağıyla?

 

Bu aklıkta, minarem mavi benim.

Işığım denize kayıyor, bir sayıklama

izleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz

insanlığa!

Nilgün Marmara Şiirleri


5. Düşü Ne Biliyorum

Kimdi o kedi, zamanın

eşyayı örseleyen korkusunda

eğerek kuşları yemlerine,

bana ve suçlarıma dolanan?

 

Gök kaçınca üzerimizden ve

yıldız dengi çözüldüğünde

neydi yaklaşan

yanan yatağından aslanlar geçirmiş

ve gömütünün kapağı hep açık olana?

 

Yedi tül ardında yazgı uşağı,

görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o

ve bağlanmıştır körler

örümcek salyası kablolarla birbirine

sevişirken,

iskeletin sevincini aklın yangınına

döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

 

Yine de, zaman kedisi

pençesi ensemde, üzünç kemiğimden

çekerken beni kendi göğüne,

bir kahkaha bölüyor dokusunu

 

düşler marketinin,

 

uyanıyorum küstah sözcüklerle:

Ey, iki adımlık yerküre

senin bütün arka bahçelerini

gördüm ben!

Nilgün Marmara Şiirleri


6. Gökkuşağından Darağacı

Şimdi'nin bedeni yok,

Yontuyor geçmiş bilgisiyle

gelecek belki olur diye taşı,

taşını kokluyor

yontu dağılıyor...

 

Şimdi'si yitik

bundan boyuyor

boyuyor evine aldığı

ağacın üzerine tüneyip

duvarını, tavanını, geçmişi

ve geleceği ve her yanını;

dal kırılıyor...

 

Şimdi'si yitik

diziyor diziyor notalarını,

göğe ışık üzerine boncuklarını,

ucuza getiriyor varlığını

sonsuzun sessizliğiyle

sonlunun gürültüsü arasında,

O bitirince kıyısında gezindiği

yol çöküyor...

 

Şimdi'si yitik

bundan yazıyor

yazıyor enine boyuna

içini ve dışını ve yeri

ve göğü ve suyu,

bindiği kadırga

o inince batıyor

Nilgün Marmara Şiirleri


7. Heba Kuşları

Bombalandıktan sonra, heba kuşlarının bir bölüğü akıl ve beden yaralarını

resmettirip, satamadılar. Büyük bir bölümü yaralarıyla dilenme sayesinde

unutuş duvarını ördüler. Eksi sıcaklığında anımsamanın hiç ses çıkarmadan

yıllardır bekliyor gizleyip yaralarını heba kuşları. Öçleri uzun tutar onların;

bombacıyı, her zamanın bombacısını bulduklarında açılacak vücut ve akılları

katil bir öpüşle. Bileklerini çevreleyen mavi tül uçup yittiğinde kurtulabilecek

küçük kız darbe arayışından, belki de!

Nilgün Marmara Şiirleri


8. Kan Atlası

Emel'e

"Ben babamın yuvarladığı

çığın altında kaldım."

 

Çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk

her gün her gece eğer adasında,

Gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar

sarmış bedenini çığlıklarken bunu

su içinde...

 

Karada, hançer suratlı abinin rüzgarında

uçar adımları.

Geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu

İçinden karanlık, tekrar ve ilenç

sızdıran hayret taşında.

Soruyor hatırasında, "sırtımda ve

sırtında gezinen bu ürperti kim,

bir damla süt yerine bu ağu kim?"

ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara

-boy atmış da salgıları,

cücelmiş sezgileri-

bir yanılgı rehavetinde debelenenlere...

 

Ey, yüzleri

bir babakuş gölgesine

çakılmış olanlar,

Nilgün Marmara Şiirleri


9. Kuğu Ezgisi

Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,

Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı

bekçi gizleri.

 

Ne zamandır ertelediğim her acı,

Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,

-bu şiir -

Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,

Dost kalmak zorunda bana ve

sizlere!

 

Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,

uykusunu bölen derin arzudan.

Büyüsünü bir içtenlikten alırsa

Kendi saf şiddetini yaşar artık,

-bu şiir -

Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,

ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,

Nilgün Marmara Şiirleri


10. Kuş Koysunlar Yoluna

Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?

Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum,

kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.'.. Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına

aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış

hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına

niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimselerizin vermez yollarıma kuş konmasına?

"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.

Nilgün Marmara Şiirleri


11. Kuşum ve Ben

Kuşum ve ben bir aynada

uyuyoruz, kafesimiz yatağımız

yüzlerimiz eşlerine baka baka

sonsuz kar altında uyuyoruz

kuşum ve ben.

Eşim ve ben kızıl bir bağla

bağlıyız birbirimize

Çözülürse yoksulluk sevinir

 

Aynamızın içinde tek bu bağ...

Kızıl kıskanç eşim kuşum ve ben...

Nilgün Marmara Şiirleri


12. Manolya

O zaman da aynı karanlık

aynı yarasaydı,

Manolya delirmezden önce.

Büyükannemizin kocaman bakla bir evi,

Uzun pencereleri vardı, sedirinde

ölü doğmuş fareler pembeliği.

Okurduk leziz balgamlı gazetelerini

büyükbabamızın,

Okşarken ve korkarken erkek anamızdan,

Babamız bir gılman, pir şefkat,

Acımızın cümbüşünde sarsak bir kukla,

O yokuşta onursuz müezzin kuşları,

Sabaha karşılar, akşama karşılar hep,

Dizleri topunun diplerimiz olmuştu,

Uzun uzadıya bir fener alayı...

 

Karanlık aynı, yarasa ayna,

bu eller bu yüz'den yıkandıktan,

Manolya delirdıkten sonra.

Nilgün Marmara Şiirleri


13. Mezar

tükenirdi monolog

kaçarken içine düştüğüm kara toplum

big bang sonrası büyük yalnızlık bilinmeyeni

saçlarında titreyen iblisler karartırken güneşi

üstüste gömülürken

saydam yaşamlar

bir yankı duyulurdu hiç'likten

bütün yalnızlıklarınızın ilenci

korusun çoğulluklarınızı

cinnet koyun erdemin adını

maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın

hepiniz mezarısınız kendinizin...

Nilgün Marmara Şiirleri


14. Pek Öncelerin Ben-merkezciliğinin..

yontusal bir dinginlikle sıralarım

sözcüklerimi vasat bir yere

bu duyumlanmaz imgeleme -

taşkınlıktan ırak mı ırak

 

ah! ya benim ele geçirilemez coşkularım

varolamamış henüz

biçimleyemediğim

neredesiniz siz ey bilinçsizliğin bilinçleri

varılamaz yengisinden sonra

ulaşılır esriklik alanları?

 

bir uçuş diliyorum salt kanat

gökyüzünün üçgen bir köşesinde,

bir tozlaşma... miriabilis bir jalapa'da

görsün her gözenek ait bana

süresiz dolun ve sonsuz bir ay

patlaması tüm içkinliğimde

 

bildiğimi biliyorum çemberimi

yarıçapları oturtsam bir kez özeğe -

ve eğretilikten arınmış parçacıkların

uyumsuz hiçbir üstüstelenişi düşünülemez

 

bu uyumlar elaçıklığıyla ulaşacak hep

çembere...

 

kuşkusuz mu?

Nilgün Marmara Şiirleri


15. Yürek: Kutup Tan Vakti

Su ılık burada.

Yine göç kendiliğindendi,

Yine gözlerim açık.

Bu gizli alanda ne görürüm, böylesine

mavi ve saf, tek başına?

Ah! Bir oluk geceden acuna yönelmiş,

Bir ağaç, yeşil çığlığını aya vuran

yapraklarıyla.

Ben, buhar resitalini ya da buzulun

çağrısını düşlerim.

Göz gözü görmesin, irisler donsun ya da!

Ses boğulsun,

Boyum bu boy kalsın!

Yüreğim bu çifte olurlukta,

Ilığın en karşıtı, deli düşmanı,

Kutup tanının kendisi olmaya ant içerek,

Dilerse kardan, buzdan bir igloo olsun,

dilerse eritsin bu vücudu kendi iç şafağında,

yunsun gök taşında!

 

Su, şimdi aydınlık ve hafiftir,

Yüzeyi çok karanlıkla solmuş olsa da.

Nilgün Marmara Şiirleri

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Kahraman Tazeoğlu ŞiirleriGülten Akın Şiirleri
Karacaoğlan ŞiirleriYaşar Kemal Şiirleri
Sunay Akın ŞiirleriAdnan Yücel Şiirleri
Ahmet Telli ŞiirleriNuri Pakdil Şiirleri
Ziya Gökalp ŞiirleriSait Faik Abasıyanık Şiirleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.