Hititlerde Yaratılış Efsaneleri

Çalışma içerisinde, Hitit mitolojisinde yer alan birçok doğaüstü hikaye ve eski inançları irdeleyip bugün ki inançlarla benzer noktalarına dikkat çekmek adına belli başlı mitoslar ele alınmıştır.
Hititlerde Yaratılış Efsaneleri

İnsanlığın ortak hafızasında yer alan bu değerli buluntuların bugün bilimsel bir netice ile sebebi, bir gerekçeye bağlanamamaktadır. Fakat önemli olan bu kadar ayrıştırıcı unsurun içerisinde ortak bir hafızanın ürünlerini paylaşıyor olmamızdır. Çalışmamız, birinci el kaynak olan tabletleri günümüz Türkçesi ile bizlere aktaran ve kendi çalışma alanlarında kullanan ikinci el kaynaklardan alıntılar yapılarak hazırlanmıştır. Mitosların birçok yerde farklı üslupla yazıldığını zikreden ikinci el kaynaklarımız Hititçe ve Hattice olarak iki farklı dilde de yazıldığını not etmişlerdir. Mitosların farklı dillerde yazılmış olması ve aynı tema üzerinde oluşmaları neticesinde toplum arasında yaygın olarak yer aldığını ve bunun büyük bir kitleye hitap ettiğini göstermektedir.

Hattilerin dini inanışları ile çalışmamıza giriş yapacak olursak ele almamız gereken ilk mitos “Gökten düşen Ay Tanrısı”dır. Bu mitos hem Hititçe hem de Hattice olarak günümüze ulaşmıştır. Hattice’den Türkçe çevirisi aşağıdaki gibidir: “Kaşku(Ay Tanrısı) gökten düştü. Şimdi o Kilammar (tapınak) üstüne düştü. Ancak onu kimse görmedi. Şimdi tanrı (Gök Tanrısı) onun arkasından yağmur saldı. Ve arkasından sağanakları gönderdi. Onu korku aldı. Onu korku aldı. Hapantalli aşağıya onun yanına gitti, o zaman onunla konuştu. Gidiyor musun? Ne yapıyorsun?”[1] Gök Krallığı, Gök Tanrısı, Güneş Tanrıçası Hitit mitolojisinde ve dininde daima yer al-maktadır. Ay tutulması yahut Fırtına Tanrısı ile Ay Tanrısı’nın bir mücadelesini anlatmak için yazılmış bir tablet olabileceği akıllara gelmektedir.

Ele alacağımız ikinci mitos, Kaneš kraliçesinin bir yılda otuz erkek çocuk doğurması ve sonra bunların çok kalabalık olduğundan yakınıp sepet içinde nehre bırakması ile başlar. Zalpuwa ülkesinde denize götürelen çocukları Tanrılar denizden yukarıya alıp büyütürler.[2] Sonrasında Kaneš kraliçesi bir başka yılda otuz tane de kız çocuk dünyaya getir fakat bunları kendisinin büyüttüğü anlatılır. Daha sonra erkek çocuklar büyüyüp annelerini bulmak için yola çıkar. Fakat annelerinin onları tanımayıp kızları ile evlendirmek istemesinden bahsedilir. Kaneš kraliçesinin kızları evliliğe karşı çıkmış olmasına rağmen metnin son kısmı kırık olduğundan mitosun nasıl bittiği hala gizemini korumaktadır.[3] Ayrıca bugüne ulaşan diğer Hitit vesikalarında kardeşler arası evliliğin yasak olduğunu ifade eden bir başka belge de mevcuttur:“Ayrıca ben majestemin sana eş olarak verdiğim kızkardeşimin soyundan ve neslinden pek çok kızkardeşleri vardır. Sen onları kız kardeş olarak tuttuğundan, (onlar artık senin soyundan) olmuştur. Hattuşa ülkesinde erkek kardeş kız kardeşini ya da (anne tarafından) kuzenini alamayacağı (noktasında) önemli bir hukuk vardır. (Böyle bir ahlaksızlığa) izin verilmez. Her kim böyle bir suç işlerse o (kişi) Hattuşa’da yaşayamaz, ölür….”[4] Mitos örneğinden ve antlaşmanın içerisinde yer alan belge ile Hattuşa’da sosyal hayatı düzenleyen kesin kararların mevcut olduğunu dile getirebilmekteyiz. Ayrıca çocukların tanrılar tarafından büyütülmesi bizlere Asur Kralı Sargon ve Hz. Musa ile ilgili benzer anlatıları hatırlatmaktadır.

Mitolojik anlatımlar içinde en yoğun Mezopotamya etkisi Gökteki Krallık Efsanesi’nde[5] görülmektedir. Tek kopya olarak bulunan ve oldukça tahrip olmuş olan bu mitos dört sütun ve yaklaşık doksan satır olarak yazılmıştır. İlk sütunda gökteki krallık tasvir edilmiş ve tanrılar arasındaki mücadeleler anlatılmıştır. İkinci sütun oldukça kırık olmasına rağmen okunabilen bölümlerde Fırtına Tanrısı’nın doğumu anlatılmaktadır. Üçüncü sütün ise Tanrı Anu’nun Fırtına Tanrısı’nı ortadan kaldırma planlarını içermektedir. Dördüncü ve son kısım ise yeryüzünün iki çocuğu doğurmasından bahsetmektedir.[6] Fırtına Tanrısı’nın nasıl doğduğunu anlatan Kumarbi efsanesinin başlangıcında, Alalu gökteki krallığın sahibidir. Anu ona hizmet etmekte ve önünde eğilerek içki sunmaktadır. Ancak dokuz sayılı yıl neticesinde Anu Alalu'ya savaş açar ve onu yenerek metindeki ifadesiyle karanlık toprağa sürer. Böylelikle krallık Anu'ya geçmiş olur. Bu kez de Kumarbi Anu'ya hizmet eder ve onun önünde yere eğilir ve içkisini sunar. Görüldüğü üzere roller değişmiş, toprağın derinliklerine gönderilen Alalu’nun yerine Anu, Anu’nun yerine ise Kumarbi geçmiştir. Ancak metnin devamında, tarih kendini tekrarlamış ve dokuz yıl sonra bu sefer Kumarbi Anu’ya savaş açmıştır. Savaş esnasında Kumarbi, göğe doğru kaçan Anu’yu ayaklarından yakalamış ve aşağıya doğru çekmiştir. Bu esnada Kumarbi Anu'nun erkekliğini ağzı ile koparmış. Yutmak üzere iken Anu Kumarbi’ye şu sözleri söylemiş: “Erkekliğimi yuttuğuna pek sevinme. O seni üç korkunç tanrıya gebe bırakacaktır. O zaman kafanı kayalara vuracaksın.”[7] Bu üç tanrı ise: Fırtına Tanrısı, Dicle Nehri ve Tašmišu. Metnin devamında Anu’nun göğe doğru yükseldiği ve Kumarbi’nin de içindekileri dışarı tükürdüğü bildirilmektedir. Bir müddet sonra Anu’nun Kumarbi’ye yüklediği tohumdan Fırtına Tanrısı doğduğu görülmektedir. Metnin ilgili yeri oldukça kırık olduğu için doğumun tam olarak nasıl gerçekleştiği anlaşılmamaktadır. Ancak Kumarbi ile Fırtına Tanrısı arasında, geçmişi Anu’ya dayalı olan bir düşmanlığın başlamış olduğu aşikârdır. Bu aşamada efsane içerisinde karşılaşılan olaylar bir çeşit takvimi ama özellikle tarımsal üretim ile şekillenmiş bir takvimi yansıtıyor olabilir. Buna göre Kumarbi, toprağın kendisidir. Kumarbi tarafından Anu’nun hadım edilmesi ve tohumun Kumarbi’ye geçmesi (döllenmesi), Hitit takviminin başlangıcını ifade ediyor olabilir.[8] Burada da gökteki tanrının yüceliğini tanrılar arasında gerçekleşen mücadeleler ile bağdaştırmaktayız. Yenilen tanrının yerin altına gönderilmesi ve mevkinin, gücün, kötünün temsiliyeti olarak görülmektedir. Fakat bunun yanında İştar adlı tanrıçalarının da yeraltı ile ilgilendiği ırmak, su kaynağı, üreme, kötülükten arınmayı temsil ettiği de bilinir.[9]

Bir başka ikinci el kaynağımıza göre; Ullikummi Şarkısı bağımsız bir efsane olarak değerlendirilebileceği gibi Kumarbi Efsanesi'nin devamı olarak da nitelendirilebilir. Hurrice metinlerden de takip edilebilen efsane Hitit dilindeki üç adet tabletten oluşmaktadır. Efsanenin başlangıcında Kumarbi’nin Soğuk Pınar ile birleşmesinden Ullikummi adı verilen bir taş yaratığın doğduğundan ve Kumarbi’nin Fırtına Tanrısı’na olan düşmanlığından sebep, Ullikummi’den Fırtına Tanrısı’nı alt etmesi istemektedir. Hikâyede kendisinden diyorit bir taş olarak bahsedilen ve Fırtına Tanrısı’na hasımlık besleyen Ullikummi tanrılar tarafından büyütülür ve o kadar hızlı boy atar ki, deniz ancak onun kuşak yerine kadar ulaşmaktadır. Dünyayı sırtında taşıyan Upelluri’nin sağ omzunda büyümeye devam edip güçlenen Ullikummi, nihayetinde Fırtına Tanrısı ile baş edebilecek duruma gelir. Ullikummi şarkısının üçüncü tabletinde beklenen son gerçekleşir ve Ullikummi ve Fırtına Tanrısı arasında kaçınılmaz bir savaş yaşanır. Metnin devamında sadece satır başları korunabilmiş olsa da Fırtına Tanrısı’nın galip geldiği ve artık kendi hükmünü sürmüş olduğu anlaşılmaktadır. Anu’nun hadım edilmesi ve Kumarbi’nin döllenmesi ile başlayan dönem, Ullikummi’nin öldürülmesi ve Kumarbi’nin alt edilmesiyle sona ermektedir. Kumarbi’nin döneminin sona ermesi Hitit takviminde toprağa ekilen tohumun karşılık vermesi yani ekine dönüşmesi ve bu ekinin kaldırılması dönemine denk gelmelidir. Bu nedenle Kumarbi döneminin Fırtına Tanrısı tarafından sonlandırılmasının, hasadın başladığı zamanı temsil ettiği söylenebilir. Bu durumda hasat zamanı olan Haziran/Temmuz aylarından Eylül/Ekim aylarına kadar, takvimde bu defa Fırtına Tanrısı kral olurdu. Bu aydan sonra başlayan dönemde tohumun taşıyıcı bir formu (toprak) olan Kumarbi’nin zamanı sona eriyor ve sonbaharda kendisini fırtına ve yıldırımlarla hissettiren tohumun yani Fırtına Tanrısı’nın dönemi başlıyor olmalıydı.[10] Tarım ile geçinen bir medeniyetin varlığının izlerini taşıyan bu mitos da bizlere aslında Kumarbi ile ‘Toprak Ana’ düşüncesini temellendirmektedir. Fırtına Tanrısı ise toprağı verimli kılmakta idi. Fırtına Tanrısı’nın temsili kutsal hayvanı boğa olarak bilinmektedir.[11]

Hititlerin bir diğer Hurri kökenli mitosu ise Ullikummi Şarkısı’dır.  Ullikummi mitosu da  Gökteki Krallık Efsanesi’nde olduğu gibi Mezopotamya kökenli olup Hurrilere geçmiş bir tanrı olan Kumarbi yer almaktadır. Üç tablet halinde daha sonra bütünleşecek olan bu mitosun ilk tabletinde Fırtına Tanrısı’na karşı kin besleyen Kumarbi'nin tasarladığı kötülükleri gerçekleştirmek için yaptığı hazırlıkları görülmektedir. Bunlardan biri de Ullikummi isimli bir çocuğa sahip olmasıdır. Kumarbi'nin diyorit taşından oluşan Ullikummi’ye sahip olmayı istemesinin nedeni onun büyüyüp Fırtına Tanrısı’nın şehri Kummiya'yi tahrip edecek ve Fırtına Tanrısı’nı yenecek olduğuna inanmasıdır. Ullikummi, İrşirra Tanrıları ile Tanrı Upelluri'nin yanına gönderildikten sonra Tanrı Enlil'e takdim edilir. Tanrı Enlil,  Ullikummi'nin diyorit taşından oluştuğunu görür ve büyümesi için denize gönderilir. İkinci tablet, Fırtına Tanrısı’nın kardeşi Tanrıça İştar ile birlikte Ullikummi’yi görmek için Hazzi Dağı’na gitmesinin anlatımı ile başlamıştır. Sonrasında vücudu diyorit taşından olan Ullikummi’den diğer tanrıların korkmaya başladığı anlatılmıştır. Üçüncü tablet ise Ullikummi ile Fırtına Tanrısı’nın mücadelesine ayrılmıştır. İlk bölümde Fırtına Tanrısı, beraberinde Savaş Tanrısı Aştabi ile birlikte Ullikummi’ye saldırmasına rağmen başarılı olamadığı ve Ullikummi’nin Kummiya şehrine vardığı anlatılmıştır. Sonrasında çaresiz kalan Fırtına Tanrısı’nın, Tanrı Ea'ya gitmesi ve onu cesaretlendirmesi ile tekrar savaşa girmesi anlatılır. Metnin sonu oldukça tahrip olduğu için savaşın gelişimi hakkında bilgi sahibi olamasak da savaşı Fırtına Tanrısı’nın kazandığı görüşü ağır basmaktadır.[12]

Appu ve İki Oğlunun Masalı, Hurrice tanrı ve kişi isimleri içermesine rağmen olay örgüsü itibariyle Mezopotamya izlerini yoğun şekilde taşımaktadır. Tablet, çok zengin bir kişi olan Appu’nun çocuğunun olmamasından dolayı çektiği ıstırabı anlatarak başlar. Devamında Appu beyaz bir kuzuyu Güneş Tanrısı’na sunmuş ve çocuğunun olması için yalvarmıştır. Sonrasında Güneş Tanrısı ona önce “Kötü” isminde sonra “İyi” isminde iki erkek çocuğu vermiştir. Appu’nun evden uzaklaşmasından sonra bu İyi ve Kötü kalan malları paylaşmak için mücadele etmişlerdir. Ne yazık ki, tabletin son bölümünün okunamamasından dolayı hikayenin nasıl bittiğini bilememekteyiz.[13] Bahsi geçen mitosun Hitit metinlerinden Türkçe’ye çevirisi:“Appu’nun karısı gebe kalmaya başladı. Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşnci, altıncı, yedinci, sekizinci (ve) dokuzuncu ay geçti. Onuncu ay girdi ve Appu’nun karısı erkek çocuk doğurdu. Dadı(sı) çocuğu (annesinin kuçağından alarak) kaldırdı ve Appu’nun diz(ler)ine yatırdı. Appu (da) oğlunun (doğduğuna) sevinmeye ve (çocuğu) avutmaya başladı. Ona tatlı (bir şeyler) verdi. İsmini ‘Kötü’ koydu. Baba Tanrılar onu doğru/âdil yönde kavramadıkları ve onu kötü yönde tuttukları için onun ismi ‘Kötü’ olsun (diye takdir ettiler.) Appu’nun karısı tekrar gebe kalmaya başladı. Onuncu ay girdi ve kaıdn erkek çocuk doğurdu. Dadı(sı) çocuğu (annesinin kuçağından alarak) kaldırıp ona ‘İyi/Âdil’ olarak çağırsınlar.”[14]

Hitit Metinlerinde Yaratılış, Ruh, Cennet ve Cehennem Kavramları Üzerine Yer Alan İbareler

“ve onlar geldi(ğinde), yeryüzü ve gökyüzünü bakırdan keskin bir aletle ayırdıklarında bile, ben hiçbir şeyin farkında değildim.”[15]

“Yeryüzü ve gökyüzünü ayırdıkları bakırdan eski kesici aleti getirsinler.”[16]

“Ruh büyüktür, ruh büyüktür. Kimin ruhu büyüktür? Ölümlünün ruhu büyüktür ve o, hangi yola geziye çıkar? O, görünmez yola geziye çıkar. Yolcu bu yol için bizzat kendinin hazırladı. Güneş tanrısının ruhu, annenin ruhu kutsal bir şeydir. Niçin bir ölümlü olan ben, bir çukura(?) gitmek zorundayım.”[17]

“O (onları) tanımasın (diye) kötü cehennem/mahşer onu(?) tutar(?). biri diğerini tanımaz. Aynı anneden olan kızkardeşler (birbirini) tanı(maz). Aynı babadan olan erkek kardeşler (birbirini) tanı(maz). Bir anne (kendi) çocuğunu tanı(maz. Bir çocuk) kendi annesini tanı(maz). Onlar güzel bir sofradan yemez. Onlar güzel bir kaptan içmez. Onlar güzel (enfes) yemek yemez. Onlar benim güzel içkimi içmez. Onlar çamur parçaları yer. Onlar atık zehirli sular(?) içer.”[18]                                                                        

İster tek tanrılı istek çok tanrılı olsun her inanç sisteminin temelinde geçmişini, başlangıcını açıklamaya ve özünü bulmaya yönelik mitolojik anlatımlar bulunur. Bunlar inanç sistemlerinin mitolojik yansımalarıdır. Hititlerde ise Tanrıların hem eril hem de dişil özellikleri mevcut olduğu dikkatleri çekmektedir. Tanrıların temsiliyeti olarak gök, güneş olarak atfedildiği, ‘Gök Krallığı’ kavramının kullanıldığı farkedilmektedir. Tanrıların mekanı olarak mitoslarda gök ve yeraltı olarak görülüyor. Gök iyiliği gücü temsil ederken yeraltı da genel olarak kötülüğü, hasımlığı ve kaybedilen gücü temsil etmektedir. Belli başlı tanrıları arasında Güneş ve Fırtına’nın olması tarım toplumu olması hasebiyle ön planda tutuluyor olabilir. Takvimlerini dahî tanrıların mücadeleleri üzerinden oluşturulan mitoslar doğrultusunda şekillendirmektedirler. Günümüze ulaşan metinler içerisinde evreni, ruhu, ölümü ve ölüm sonrasını sorguladıklarını görmekteyiz. Toplumsal düzeni oluşturmak adına çeşitli ahlaki kuralların varlığı da yine çeşitli metinlerde zikredilerek katı sınırların oluşturulduğu farkedilmektedir.

Bugün modern dünyanın en büyük problemi olan ötekileştirme, yanlızlaştırma yahut bizden olmayan diğeri olarak atfedilip oluşan kültür emperyalizmi ezici unsur olarak kullanılmaktadır. Ötekileştirilerek iletişimin mihenk taşına oturtulan öfkenin meyvelerini nesillerdir paylaşan insanlık için bu tür çalışmalar ilmi değerden ziyade ahlaki boyutta taşımaktadır. Elde edilen veriler ışığında dün ve bugünün birbirine her alanda (sosyal, siyasi, iktisadi, dini vd..) adeta kuvvetli bir zincir halkası ile bağlandığını okuyucunun dikkat nazarlarına sunmak istenmiştir. Çünkü bilinmelidir ki, yarın da bu anın bir neticesi ile şekillenecektir. Daim olan ve değişip dönüşen ise insanın kendisidir. Elbette insanın değişim ve dönüşümleri bugün ki manada modern dünyayı oluşturmuştur. Fakat genetik bilimlerde de kabul edildiği gibi insanın daim olan bir dna yapısı vardır. Zihin haritalarımız ve hafızalarımız da insanın beşeri tarafının genetik yapısını ve kalıtsal özelliğini oluşturmaktadır. Bu nedenle insanın balçığında yer alan inançta onunla daima var olmuştur. En güzel kanıtı da tarihi kalıntılar arasında bugüne ulaşan ve yukarıda zikredilen buluntular ile oluşmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA

Akurgal, Ekrem,  Hatti ve Hitit Uygarlıkları, Phoenix, Ankara 2015.

Alp, Sedat, Hitit Çağında Anadolu, TÜBİTAK, Ankara 2005.

Arslan, Metin (Hz.), Hititolojiye Giriş, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 2009.

Demirel, Serkan, “Hititçe Çiviyazılı Metinlerde Geçen Kumarbi Efsanesi Ve Ullikummi Şarkısı’na İlişkin  Bir Tartışma Notu”,  Tarih İncelemeleri Dergisi, XXX/2, 2015, s. 443-449.

Elmalı, Ali Osman, “Hititlerde Mitoloji”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yükseklisans Tezi, Konya 1991.

Karauğuz, Güngör,  Âdemin Çocukları, Çizgi Kitabevi, Konya 2015.

Ünsal, Veli, Eski Anadolu’da Teokratik Devlet Düzeni [Hitit ve Urartu], Berikan Yayınevi, Ankara 2013.

Yıldırım, Ercüment, “Hitit Kaynaklarına Göre Mezopotamya İnanç Sisteminin Hurri Mitoloji Anlayışına Etkisi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 2016, C. XXXV, S. 59, s. 1-20.

[1]Ekrem Akurgal, Hatti ve Hitit Uygarlıkları, Ankara 2015, s. 2. Mitosun Hititçesi ve günümüz türkçesi ile karşılaştırmalı incelemek için Bkz., Ali Osman Elmalı, “Hititlerde Mitoloji”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler  Enstitüsü, Yükseklisans Tezi, Konya 1991, s.72-78.

[2]Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, Ankara 2005, s. 56.

[3]Ercüment Yıldırım, “Hitit Kaynaklarına Göre Mezopotamya İnanç Sisteminin Hurri Mitoloji Anlayışına Etkisi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 2016, C. XXXV, S. 59, s.5,6; S. Alp, Hitit Çağında Anadolu, s. 56. Detaylı çiviyazılı ve hiyeroglif yazılı kaynaklar için:  S. Alp, Hitit Çağında Anadolu, s. 56.

[4] Güngör Karauğuz, Âdemin Çocukları, Konya 2015, s. 73.

[5] Bkz., A. O. Elmalı, “Hititlerde Mitoloji”, s. 80-101.

[6] E. Yıldırım, “Hitit Kaynaklarına Göre”, s.6.

[7] E. Akurgal, Hatti ve Hitit Uygarlıkları, s. 85. Ayrıca Ekrem Akurgal’ın belirtilen eserinin aynı sayfasında aynı mitosun ileri ki dönemlerde Yunan mitolojisinde de yer edindiğine dikkat çekmektedir. Ayrıca detalı karşılaştırma için Bkz., Hz. Metin Arslan, Hititolojiye Giriş, İstanbul 2009, s. 130-132.

[8] Serkan Demirel, “Hititçe Çiviyazılı Metinlerde Geçen Kumarbi Efsanesi Ve Ullikummi Şarkısı’na İlişkin  Bir Tartışma Notu”,  Tarih İncelemeleri Dergisi, XXX/2, 2015, s. 444,445.

[9]  Veli Ünsal, Eski Anadolu’da Teokratik Devlet Düzeni [Hitit ve Urartu], Ankara 2013, s. 72.

[10] S. Demirel, “Hititçe Çiviyazılı Metinlerde Geçen Kumarbi Efsanesi”, s. 446,447. Ulikummi efsanesini anlatan tabletin asıl metni ve günümüz türkçesine tercümesi için Bkz., A. O. Elmalı, “Hititlerde Mitoloji”, s. 102-152.

[11] V. Ünsal, Eski Anadolu’da Teokratik Devlet Düzeni, s. 68.

[12] E. Yıldırım, “Hitit Kaynaklarına Göre”, s.6,7. Ullikummi mitosunun da Yunan edebiyatında yeralan Hesiodos tarafından kaleme alınan Theogonia adlı eser ile paralellikler taşıdığı görüşleri ağır basmaktadır. Bkz., M. Arslan, Hititolojiye Giriş, s. 131.

[13] E. Yıldırım, “Hitit Kaynaklarına Göre”, s.7.

[14]G. Karauğuz, Âdem’in Çocukları, s. 66. Appu ve İki Oğlu’nu anlatan tabletin asıl metni ve günümüz türkçesine tercümesi için Bkz., A. O. Elmalı, “Hititlerde Mitoloji”, s. 153-156.

[15] G. Karauğuz, Âdem’in Çocukları, s. 19.

[16] G. Karauğuz, Âdem’in Çocukları, s. 19.

[17] G. Karauğuz, Âdem’in Çocukları, s. 32.

[18] G. Karauğuz, Âdem’in Çocukları, s. 32.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum